Writer, Photographer, Journalist

‘Kırk kapılı, binbir kiliseli Ani’ye hoş geldiniz’; On üçüncü yazı

Ani’de Oğuz Türkçesi/Ermeni abecesi yazıt, kilise duvarı, foto, T.S

Değerli İzleyici,

Bu kez bir ‘gezgin güncesi’ ile buradayım. Yayınlanacak bir arkapalnı da var bu güncenin. Ani/Ocaklı Kars arası zifir bir gece!

Üç ayrı kurum tarafından imzalanan bu belge ile Ani’ye giriliyordu o günlerde. Aşağıda sözü edilen izin belgesi budur. Bir önceki ve ondan önce de nüfus hareketleri ile Kars Platosu’na gelen Turki Diller kullanan Tengrici Şaman Oğuzlar ile Hazara Musevileri konusuna değinmiştim.

Sivas Platosu’nda çektiğim Oğuz üç kız kardeşin fotoğrafı, Konya/Kulu Belediye Başkanlığı yapmış Mehmet Ali Baran söyleşisi ile örtüştü. Bu belgeci çakışmayı Konya Kulu blog’da izleyebilirsiniz. Bloglar arası böyle bir iletişim de var ve bunlar kimileyin paralel sunuluyorlar. Stockholm, 16 Eylül 2009
Sevgi, içtenlik… T.S.

GEZİ GÜNCESİ

Kırk kapılı binbir kiliseli Ani’ye hoş geldiniz, dedi surlardan içeriye girerken. Uzun boylu, insanı germeyen sakin birisiydi.

Kars ili görevlilerinden aldığım izin belgemi ve kimliğimi Orta Kapı’nın içindeki nöbetçi karakoluna bıraktığım zaman, otomatik silahını omuzuna asarak, bana rehberlik yapacağını söylemiş ve yanımsıra sakin bir sesle anlatmaya başlamıştı.

Bir Kaf Dağı Masal Dünyası’na dalmış gibiydim.

Çifte sur, düzeneği ile içeriye girişte yaratılan dolambaç oyunu, arkaik dönemlerde Ani’yi ele geçirmeye çalışan haydutları nasıl yanıltmış! Bunları anlattı bir süre. Kimselerin ulaşamadığı sırları taşıyor olsa da, bunları her önüne gelene veremeyeceğini hissettirmeye özen göstererek yanımda telaşsız yürüyor, yüzüme bakıyor ve göz göze gelmeye gayret ediyor gibiydi bu sırım gibi asker.

Hani genç yaşta bilgeliğe erişmiş de, bir ara askeri üniforma kuşanıp bu arzusunu yerine getirmek için buraya gelmiş gibiydi. ‘Önce kullanılan malzemeyi tanıyalım!’ Minik bir ova görünümündeki düzlüğün sol yakasına doğru yürürken, makineli silahını bir omuzunda tutuyordu, eğilip yerden birkaç taş kırığı aldı.

‘Bu’ dedi, ‘bazalt cürüfü en sert taştır; kiliselerin temellerinden yukarıya doğru yükselenler bunlardır. Ortadaki andezit, en üstteki tüf taşı. Kiliselerin en doruklarındaki tüf taşı işlemeye en kolay olanıdır, halk arasında ponza ya da topuk taşı denir.’

Kilise duvarları yükselirken ses ve akustik yapının nasıl elde edildiğini ve duvarların içlerindeki kırma taşlarla oluşan dolgu sistemini anlattı; buna bağlı yalıtımın nasıl başarıldığını betimledikten sonra kaz ötüşlerinden yararlanan ustalık tekniğinden de söz etti ağır ağır.

Güngörmüş bir masal anlatıcısı gibiydi. Bunca bilgiyi nereden derlemiş ve ezberden konuşacak kadar kafasına nasıl yazmış, diye ben düşünürken üçgen plato güz sarısıyla parladı ve sonra keskin altuni renklere büründü. ‘Süre doldu dönelim,’ dedi.

Güneş Dumanlı Tepelere bir mızrak boyu kalmışken, Ani’deki tapınak taşlarının kızıl altuni rengi daha da kızıllaşmaya başlamıştı. Girişte dolambaçlı, kandırmacalı labirente yan yana girdik ve dışarı çıktık.

‘Yarın görevde ben olmayacağım, sabahtan erken çekim için gelirsiniz, başka bir arkadaş size rehberlik eder,’ dedi. İsmini söylemeden beni surların dışında, sır ile başbaşa bırakıp yitti…

Bir Kaf Dağı Masalı’ndan çıkmış gibiydim…

Tekin SonMez, Ani, Eylül 1999

Leave a Reply