Writer, Photographer, Journalist

Paris’ten bir mektup Helin’i anlatıyor; On yedinci yazı

Değerli İzleyici,

Açılmasını bekleyen birikmiş mektup kutusunun içinden birisini aldım. Not düştüğü gibi uzun süredir açılmayı bekleyen bir ileti bu. Helin adlı küçük hanımdan söz eden bu mektubun bir bölümünü, sonradan çekildiği anlaşılan fotoğraflarla birlikte yayınlıyorum. T.S.

“Sayın Editör,
Blog postanızı seyrek de olsa açıyorum. Mektuplara yer veriyorsunuz. Paris’teyiz eşim ve ben. Size ulaşan iletilerin içinden bu mektubuma yayınlanma şansı ve sırası verilir mi? Ayrıca Paris izlenimleri hoşunuza gitse de, ben bir karşılaşmadan söz etmek isterim,” diye başlayan mektup şöyle sürüyor;

“Uçağın üç sıralı koltuklarından koridor ve yanındaki yerimize oturduk. Uçak tamamen dolduğu, yolcular yerleştikleri halde yanımızdaki pencere kenarındaki koltuk boş. Belki kimse gelmez derken bir yolcu çıkageldi. Küçük 9, 10 yaşlarında bir kız çocuğu, hostes tarafından getirildi ve dizlerimizin önünden rahatlıkla geçerek yerine oturdu, merhabalaştık.
“Uçak biraz sonra piste çıktı ve havalandı. Bulutların üzerine kadar çıktık. Artık güneş pencerelerden keskin ışıklarıyla içeriye doluyor. Küçük hanım pencerelerin ikisini de kapattı, ‘aferin’ dedim içimden, söylemeye gerek kalmadı. Sonra yerine adapte olmaya başladı ve etrafıyla ilgilenmeye de aynı zamanda. Mesela direkt bakmadan hafif sağ yaparak gözlerinin yan ekranından bize baktığını gördüm. Yere bıraktığı süslü çantası öyle ağırdı ki zor taşımıştı. Çantanın üzerinde Barbie resimleri, parlak taşlar, yanlarında asılı çeşitli süsler vardı ve çanta neredeyse küçük kızın kendi gövdesinin iki misli kadardı. Yere bıraktığı çantayı bazen kendine doğru çekmeye çalışıyor birşeyler alıyor geri koyuyor ve sonra dalıp şarkı mırıldanıyordu.

“Eşimle bu sevimli küçük hanımı birbirimize işaret ettik ve biraz ondan bahsettikten sonra ‘merhaba’ dedik; eşim ve ben kendimizi tanıttık. Eşim; ‘kiminle tanışıyoruz,’ diye sordu. Küçük hanım; ‘Ben Helin’ dedi. Karşılıklı memnun olduğumuzu belirttik, o heyecanlıydı.

“Biraz sonra free shopping başlayacak, diye anons geldi. Kataloğu bulduk. Ben de Helin de bakmaya başladık. Helin bebeklerle oyuncaklarla ve parfümlerle ilgilendi. ‘Almak mı istiyorsun’ diye sordum, ‘evet almak isterim, yirmi lira verebilirim,’ dedi.

“Galiba dedim yaz tatilinden geliyorsun.
“Evet’ dedi, ‘babaannemlerden…
“İstanbul’da mı kaldın?
“Evet’ dedi, ‘hem de Marmara Adası’na gittik.
“Oo dedim güzel bir yaz tatili geçirdin yani.
“Evet, dedi ‘güzeldi.’
“Annen, baban seni karşılayacaklar mı?
“Babam gelecek dedi, onlar ayrılar. Ben annemle beraberim, evli değiller ama babamla da görüşüyoruz.. şimdi o gelip beni alacak.
“Nereli annenle, baban?
“Babam Sivaslı, annem Malatyalı. Ben Paris’te doğmuşum.’ Tekrar kataloğa döndü, ‘aslında bunlardan (parfümlerden) anneme alsam onun da bir sürü var ama her zaman babama hediye alıyorum, haksızlık oluyor, anneme de alsam belki sonra,’ diye mırıldandı. Kataloğu çevirirken içini çekti birden;‘işte dedi, bunu almak isterim.’
“Nedir o,’ dedim, ‘Barbie Parfümü’nü gösterdi. Parfüm 13 euroydu. Bu arada eşimle beş küçük boy parfümün bir arada olduğu paketi almaya ve birini de Helin’e hediye etmeye çoktan karar vermiştik bile.

“Free shopping başlar başlamaz Helin parasını uzattı ve istediği parfümü gösterdi. Çok sevinçliydi, ‘İlk defa kendi kendime bir parfüm alıyorum’ dedi. Kendi parfümünü açıp biraz inceledikten sonra bizim paketi açtık ve Helin’e gösterdik. ‘Evet Helin’ dedik, ‘seç bir tanesini, o bizden sana bir armağan olacak.’

“Önce biraz çekindi fakat sonra çok memnun olduğunu hissettiren şekilde parmağını heyecanla parfüm şişelerinin içinde en minik ve fakat en güzel renkli olanına küçük bir vuruşla değdirdi, ‘şu olsun o zaman’ dedi. Birlikte kapağını açtık ve kokusuna baktık, çok hoş bir parfümdü doğrusu. ‘Bravo Helin’ dedik ‘galiba en güzelini seçtin.

“Belki” dedi eşim, ‘Paris’te görüşebiliriz, ne dersin?’ Başını öne doğru eğdi Helin ve sordu, ‘nerede kalacaksınız?’ Biz Chatelet Les Halles’de deyince birden hızla bir nefes çekti, onu sanki yuttu ve sustu, ‘hımm’ dedi.
“Sen de orada mı oturuyorsun yoksa,’ diye sordu eşim.
“Hayır’dedi, ‘ama oraya çok yakın bir yerde oturuyorum.
“Tamam o zaman” dedi eşim, ‘birgün buluşabiliriz. Pazar günü!
“Durun bakayım,’ dedi Helin, cumartesi olmaz, pazar hiç olmaz.
“Niye,” diye sorduk.
“Olmaz, çünkü Pazar günü yeni bir spora başlayacağım, at bineceğim’ dedi,’ama küçük bir at…’
“Midilli mi yani’ diye sordum.
“Evet, ama mesela yarın buluşabiliriz.
“Uçak havalimanına inmişti. Ondan ayrıldık. Hani utangaç kızlar bir kollarını arkaya atarlar ve kimseyle göz göze gelmeden bir ayaklarının üstünde sağa sola hafifçe sallanırlar ya işte öyle yaptı Helin, el salladık birbirimize…

“Bir hafta sonra Luxemburg Parkında onunla buluştuk ve son fotoğrafta görülen annesi ile de tanıştık. İşte fotoğraflar ve Helin…

“Saygılar…”

Leave a Reply