Writer, Photographer, Journalist

Arılar ve elli yılık aşk öyküsü; Melike Hanım, Keramettin Bey, On sekizinci yazı

Değerli İzleyici,
Konu açıldı buna değineceğim kısaca. Bu türe özel önem veren birisi olarak, mektuplara ulaşmakta zorluk çekiyorum. Araya giren zaman tüneli mi nedir, yanıt veremeyeceğim. Evet! İşte benzer konu!

Geçen yıldan bu yana açmakta geç kaldığım e-posta kutusuna bir el daha attım, tıpkı tombala torbasından çeker gibi, elime tutunan bir mektup; işte açıyorum! Neden böyle oldu, bilmiyorum. Kayısı kokularıyla (afedersiniz) renkleriyle dopdolu bu mektup elimi ısırdı! ‘Kayısı görüntülerinin altında,’ dedim ki;’yanılsamacı ya da şaşırtmacalı bu mektupta arı mı var acaba!’

Gelen mektup, yazları Bünyan’da yaşayan Keramettin Bey ile Melike Hanım’ın yaşam çevresini anlatırken, altını çizmiş;arı sütü geldi aklımıza, Keramettin ağbiye sorduk, demiş. Mektupla gelen bu tümce beni uyandırdı! Mektup bu arkaik romantizmi güzel işliyor. Ne hoş görsel malzeme var, siz de şimdi izleyeceksiniz.

Arılar ve kayısı bahçesi ve elli yılı aşan bir aşk öyküsü var; Keramettin Bey ile Melike Hanım’ın arı, bal ve kayısı ağaçları arasında, Bünyan’da geçen serüvenleri… Oldukça dikenli mektup şöyle başlıyor;

“Blog Sayın Yönetmeni,

“Yayınlamamak sizin bileceğiniz bir konu. Size bir eleştirim var! Blog çalışmalarınız ağır işliyor. Türkçe yazıyorsunuz, fakat Türkiye’den hiç mektup yok! Şaşıyorum buna da! Ülkeniz mi sizi unuttu da size kimse mektup yazmıyor, böyle ise neden? Ülkenizde eli kalem tutan yok mu? Yoksa gelenlere sansür mü uyguluyor yani yayınlamıyorsunuz? Neden? Yoksa siz mi ıhlamur ve kayısı kokulu ülkenizi unuttunuz? Bununla birlikte size bir mektup iletmek isterim. Nasıl oldu, bilmiyorum neden? Aslında, kanlı haberlerle korkutan gazete magazin haberleri içimi sıkınca, özellikle sunduğunuz fotoğrafları görmek için biraz oyalandım, sizin blog bir anda açıldı önümde. Pek şeker iki çocuk çıktılar önüme!

“Son hafta verdiğiniz bu tür iki üç mektup okunmaya değer göründü bana. Uzun bir uyku ve sonunda biraz hızlandınız! Bu hıza ‘ben de biraz katkıda bulunayım,’ dedim. Olmaz mı! İşte size bir Anadolu mektubu, belki içinizde kalan son bir liman vardır Anadolu’dan, bir duygu vardır bizim için,’ diyen eleştirel mektup şöyle sürüyor;

“Size neden yazıyorum biliyor musunuz Blog Sayın Yönetmeni, Sayın Tekin Sonmez? Son mektuplar; Ekin, minik Ayla ve Helin’den haberler.

“İşte bunları görünce içim hop etti, duygulandım! Neden? Olmasın mı? Bir de sanırım, “Midsommardag günü, ‘güneş herkese eşit doğar,’Fotoğraflar ve yazınızda çocuklara verilen ilgi.. işte böyle.. bu nedenlerle.. ben de size Keramettin ağbi ve Melike ablanın torun (aslında çocuk) sevgisini anlatacağım,” diye başlayan mektubu birlikte okuyalım;

“Sayın Yönetmen, geçenlerde ben ve eşim Kayseri’den Bünyan’a gittik.

“Melike ablanın seslenişine kulak vererek enfes yemeklerle dolu sofraya oturduk. O ne güzel sarmalar öyle, eşimle adeta yarışa girdik, en sevdiğimiz yemekler.. bir de Melike abla ızgarada tavuk yapmaz mı, mükellef sofrada kuş sütü eksik.

“Kuş sütü deyince ‘arı sütü’ geldi birden aklımıza. Keramettin ağbiye sorduk ‘marketlerde bile bulunabilen arı sütü nedir,’ diye. Öğrendik ki, arı sütü bir arının bir iğne başı kadar toplayabildiği, kraliçe arıyı besleyebilmek için hazırlanan çok önemli bir besin maddesi..’ imiş!

“Ama bir balcının 100 gram arı sütü üretmesi için tonlarca baldan fedakarlık etmesi de gerekirmiş.. (artık arı sütü diye birşey almak yok şurdan burdan, eşim ve ben karar verdik, bunu da not ediyorum.)

“Melike ablanın hünerli parmaklarıyla hazırladığı güzel yemekler yenirken bu çiftin yarım yüzyılı geçen aşkından da söz açıldı elbet. Keramettin ağbi bir ara iyice çoştu hatta, ‘çeşmenin başındaki o gecenin anısına’ diye su bardağını epey bir havada tuttu, evliliklerinin nasıl zor gerçekleştiğini bize, adeta o günleri yaşayarak anlattı.

“Arılara gelince, Keramettin ağbinin hayatında çok önemli yer tuttukları belliydi, uzun uzun anlattı bize balın faydalarını, has balın nasıl olacağını.. arıların suyu nasıl peteğe taşıdıklarını bile gösterdi.

“Yemekten sonra yine verandaya çıktık, biz türk kahvesi tiryakileri olarak hemen atak yaptık, Keramettin ağbi de orta bir kahve istedi, Melike abla dedi ki; ‘aslında içmez de gelin hanımın elinden olunca içmek istedi!’ Hafif akşam esintisi altında kahvelerimizi içtik. Keramettin ağbi sevgili torunundan bahsetti, aslında birçok torun var tabii ama bir tanesi var ki o sanki yeniden yaşam vermiş bu aileye. Kızlarının ilk çocuğu anne baba şehir dışında çalıştığından Keramettin ağbi ve Melike ablanın yanında kalmış, onlar büyütmüşler yani.

“O kadar sevmişler, mutlu olmuşlar ki ondan bahsederken sesi gülüyor sanki Keramettin ağbinin, (o emekli ilköğretim müfettişi, şair ve yazardır, kitabını imzaladı) bir de şiirini okudu, ‘sevginin en saf hali budur,’ diyesim geldi, gözleri hafifçe dolan bu değerli insanı izlerken.

“Keramettin ağbi, o bir öğretmen, gerçek bir öğretmen. Artık tükenmekte olan bir nesil var ya işte onlardan, hep iyi şeyler vermek isteyen, doğruyu söyleyip dürüstlüğü gösteren, gösterirken öğreten, bir zamanların Köy Enstitüsünde, Cilavuz’da yetişmiş bir çınar.

“Öyle sevgiyle öyle içten yazmış ki şiirini o biricik torununa, onu dinlerken bizim de gözlerimiz epeyce nemlendi doğrusu.

O kadar özlüyorlarmış ki görmeyince şimdi üniversitede okuyan torunlarını, yanına Ankara’ya gitmeye karar vermişler bir kez. ‘Yoo,’ demiş torun, ‘sizi buraya kadar yorar mıyım ben, hafta sonu geliyorum..’ çok mutlu olmuşlar.

“Benim içime güzel duygular veren bu anımı yayımlamanız için gönderdim, Sayın Editör. Melike abla ile kayısılar ve bahçeleri ve bir hobi olarak hayatını adadığı ‘arıcılık ve çiçek balı’ konusunda Keramettin ağabey ile yeni bir buluşmayı da belki gerçekleştirip fotoğraflarla birlikte bir mektup daha iletebilirim.

“Saygı ile…
“TR Bünyan, Kayseri…”

Leave a Reply