Writer, Photographer, Journalist

Keramettin Ağabey’in yaşadığı bir öykü; Yirmi birinci yazı

Değerli İzleyici,

Çakışan iki durum var! Bir, Soğanlı Dağları. İki, Keramettin Ağabey’in bu dağlarda yaşadığı öykü. Bu satırların yazarı 2005’in son günü Kars’a gitti. 2006 ikinci günü Kars’tan uçtu ve bu fotoğrafları çekti; Kars Platosu Batı’ya dönük Kuzey çizgisinde Soğanlı Dağları. Havadan Coruh Kanyonları güzergahını derin yarıklar boyu izleriz.

Selim İlçesi’ni geçer geçmez Sarıkamış’ı sol kola alan uçuşla başlayan Soğanlı Yaylaları, karlı görüntüler; Çermik, Zakim, Göreşken, Bardız oylumu grafiksel çizgilerle içindedir. Bu fotoğraflar ne demektir?

Soğanlı Dağları romantik düşçü anlatımlarla insan zihnine yerleşmez demektir. Bu fotoğrafların ilk anlamı; söz, bu nesnellik boyutunu insan zihninde resmedemez. Çok sert olan yamaçlarla Coruh Kanyonları silsilesi, Karadeniz Dağlarına doğru kıvrılır ve bireysel ya toplumsal, tarihsel pek çok öykü sisli dağlar arkasında kalır.

Bu fotoğrafları neden sunuyorum? Bu bölgede Keramettin Ağabey’in yaşadığı öykü ve anne konusu, evet, çocuk sevgisi içeren mektuplarla anne konusu devreye girince Soğanlı Dağları anlatıya konuk oldu.

On dokuzuncu yazıda doğum acıları tam sona erdiğinde çocuğun alınıp başka bir odaya götürülme olayı ile başlayan oyundaki ikinci perdeyi, Wilhelm Reiche’a gönderme yaparak konuyu aktaran mektup yakıcı bir konuyu işliyordu. Ondan öncesi ise Keramettin Bey ve eşini anlatan mektup, çocuk sevgisini tattırdı bizlere. Bunun üzerine Keramettin Ağabey’den teşekkür geldi. Bir de karlı öyküsü var.

Şöyle diyor; ‘Tekinciğim, arı, bal konusu derken, bir eğitimci olarak çocuk ağırlıklı mektup hoşuma gitti. Teşekkür ederim! Hayalen o günleri yaşattı.. bir eğitimci olarak anne/çocuk konusunu bir daha düşündüm, rahmetli annemi hatırladım.

‘Annem, evet, Tekinciğim, annem hiç kimseyle.. annem hiç kimseyle dargın değildi, yani ömrü hayatında kimseyle kötü olmamıştı, hiçbir zaman.. Gayet olumlu, ılımlı bir huyu vardı,’ sözleriyle fotoğrafta görülen annesini anıyor Keramettin Ağabey.

‘Kurtlarla karşılaşınca atı kaptırmak bir yana, anneme ilaç götüremeyeceğim diye bir korku düştü yüreğime,’ diyor.

Annesinin sağlığı bozulduğunda ona ilaç almak için yola çıkıyor Keramettin Ağabey. Karlı yolda, canını ve atını kurtlara kaptırma korkusuyla yaşadığı Sarıkamış yoluna çıkış noktası anne sevgisine dayalı. Daha önceki anlatıdaki çocuk sevgisi burada anne sevgisidir. Soğanlı Dağları’na bakarak bu öyküyü birlikte izleyelim. Şöyle başlıyor;

‘Sevgili Tekinciğim,
‘23 Nisan bayramı günü 1951 yılı, ben anneme ilaç getireyim diye, (güçlü bir kısrak atımız vardı ona bindim.. yedi tane mermi ile tabancayı da üzerime aldım) Sarıkamış’a yöneldim.

‘Çermik Kızıl Kilise üzerinden Kızılçubuk köyü var, (orda Karavelilerden Yunus, Rıza kardeşler var) kış yolu orası ama 23 Nisan tarih.. şöyle ikindi vakti, o köye girdim, Rıza önüme çıktı.

‘Dedi ki; efendi nereye gidiyorsun? Dedim ki; Sarıkamış’a! Sen kimin oğlusun? Dedim ki ben Fettah Efendi’nin oğluyum. Ooo benim dostum, Fettah Efendi, benim ahbabım, gel dedi, misafirim ol yarın gidersin, vakit akşam!

‘Dedim ki, yok, ben şurayı aştım mı, ormanı dağı aştım mı hemen Sarıkamış’a inerim, dedim.
‘Gel, Sarıkamış uzak burdan,’dedi. Bu gece misafirim ol, dedi tekrar. Yok, dedim, anneme ilaç getireceğim, gitmem lazım, dedim. Kurt falan aklıma hiç gelmedi!

‘Yokuşu çıktım, ormanın içi kar, ama kürekle açmışlar, böyle tilki izi gibi. Tepeye çıktım, akşam namazı oldu. Yani ordan ilk defa gidiyorum! Dedim ki, tepeye çıktım mı ormanın tepesine, ordan Sarıkamış gözükür! Karanlık da olsa ışıkları doğrultur giderim dedim. Bir de tepeye çıktım ki ne Sarıkamış’ı.. kocaman deli düzler…

‘Birden at pufurdamaya başladı. Kurtlar ulumaya başladı! Sarıkamış hiç gözükmüyor.. önümde de alabildiğine uzak bir mesafe var. Yani Sarıkamış’ın yerini tahmin ediyorum ama uzak bir mesafe, dedim ki, gidemem, burdan gidersem, yolda kurtlar atı parçalar, ben kendimi kurtarabilirim belki, ağaca çıksam kurtarırım ama şimdi yedi tane mermi var, yedi tane mermiyi yedi kurda sıksam.. kurtlar sürüyle geziyor. Biraz sonra at başladı pufurdamaya yine, kurtlar ulumaya ve yaklaşmaya başladı sesler. Kimseler yok… akşamın da karanlığı yavaş yavaş çöküyor. Döndüm geriye ordan.

‘Bak, döndüm geriye, dedim! Atı kurtlara yedireceğiz dedim! Döndüm geriye, tekrar o ormanlı yola girdim mi.. ormanlı yola girdim böyle dik.. atın üzerinde, mecburen attan indim mi.. yolu göremiyorum.. bir cep feneri var elimde karanlık çöktü, şimdi bakıyorum, böyle yöreden gölgeler geçiyor.. böyle, at pufurduyor falan, ben cep fenerini bir yakıyorum bir bakıyorum kurt uzaklaşmış. Atı önüme kattım, at yolu buldu.

‘Bir buçuk saata ordan aşağıya indim. Ormanın içinden, kar böyle diz boyu ve etrafta kurtlar geziniyor. Köye indim, köyde köpekler ürüdü, onlar havlamaya başlayınca gene Rıza çıktı, döndün mü evladım, iyi ettin iyi ettin.. oğlum sobayı yakın, odayı hazırlayın, dedi falan, atı çekin yem verin dedi. Gece orda misafir kaldım.

‘Ertesi sabah erkenden kalktım Kızılçubuk’tan gittim Sarıkamış’a, bir de gittim ki o yollardan imkan yok gidemezmişim yani, çok uzak bir yermiş, Dikenli Tabya’dan yakın da.. buradan Kızılçubuk Köyü’nden çok çok uzakmış.

‘İlaçları aldım, yola döndüm geldim, şimdi birçok yerde karlaklar var böyle, Kuzey göğüs kar dolu. Karlak! Tam bu!

‘Evet, hava da sıcak o gün, hava karı yumuşatmış, gene o köyü Kızılçubuk’u geçtim bir yere geldim.. Bu Kızılçubuk yolundan işte.. Kızılçubuk, Kızılkilise.. Çermik, Zakim ayağı, Göreşken, Bardız dönüşte bizim kısrak atımız kara gömüldü orada bir macera yaşadım ki anlatsam uzun sürecek, Tekinciğim onu da başka zamana…

‘Sevgiyle yanaklarından öpüyorum…

‘Keramettin’

Leave a Reply