Writer, Photographer, Journalist

Simurg kurucusu İbrahim Yılmaz ile söyleşi; sahaflar ve kitapçılar, kitapçılar ve sahaflar; Sahaf sözcüğü Türkçe değil. Bu çevrelerde alışılmış, kullanım yerini algı ve olgu kapsamında sağlamlaştırmış sahaf ve sahaflar, kitap ve kitapçılarla işlevsel işbirliği içinde. İşlevsel işbirliği ortak paydası var bunların arasında. Bir anlamda biri ötekinin uzantısı. Bugün yeni basım bir kitap, yirmi yıl geçmeden sahaflarda bulunabilir. İşlevsel işbirliği ortak paydası budur. Sahaf sözcüğü köken olarak insan zihninde aykırı bir yer tutmaz bu ortak payda nedeniyle.

Yeni kitapları da izleyen ve sayısı çok az kitapların özel yeri Simurg’u kuran İbrahim Bey görüntüde.

Veysel Batmaz, beni İbrahim Bey’e götürdü ve tanıştırdı.

Parmakkapı’da ikinci kat bir yerdi. Ardılı gidişim, kısa bir an, İbrahim Bey bir süre kayboldu ve elinde ‘Kanatsız Kuş’ adlı şiir toplamı kitabımla döndü. “Oğlumun adına..’ dedi. Böyle insanın içine işleyen incelik sahibi bir insan. Şimdi onunla Beyoğlu, Tünel’e yakın bir sokak içinde açtığı yeni kitabevinde sahaflık konusunda söyleşeceğiz.

Değerli İzleyici,

Sahaf sözcüğü Türkçe değil. Bu çevrelerde alışılmış, kullanım yerini algı ve olgu kapsamında sağlamlaştırmış sahaf ve sahaflar, kitap ve kitapçılarla işlevsel işbirliği içinde. İşlevsel işbirliği ortak paydası var bunların arasında. Bir anlamda biri ötekinin uzantısı.

Bugün yeni basım bir kitap, yirmi yıl geçmeden sahaflarda bulunabilir. İşlevsel işbirliği ortak paydası budur. Sahaf sözcüğü köken olarak insan zihninde aykırı bir yer tutmaz bu ortak payda nedeniyle.

Kitap ve sahaf ayrılamaz bir içsellikle yakındırlar birbirlerine. Ne yapalım ki ‘kitap’ da Türkçe sözcük değil. Her ikisi sözcük kökenleriyle değil, çağrışım işlevselliği ve kitleselleşme, yaygınlaşma ve toplumun ortak bilincinde yer yapmaları ve algı konusunda ikircik yaratmamaları ile zihinlerde yaşayıp gidiyor. Şimdi söyleşiyi birlikte izliyoruz.
Sevgi, içtenlik…

Tekin SonMez
4 Nisan 2010 StockholmSORU; İbrahim Bey çok kısa doğrudan girelim hemen, sizce sahaflık nedir? Sahaf, Türkçesi yok. Yani nasıl bir duygu veriyor size? Sadece bir tanımlama adlandırma değil, aynı zamanda bu ses size nasıl bir dünya çağrıştırıyor, kitaplarla bir hayal dünyası mı veriyor size?
YANIT; Sahaflık, yani gerçekten kitapçılık değil, kitapçılık diye bakmamak lazım. Kitapçılık mekanik bir iş. Sahaflık tamamen ruhu olan bir iş. Kitap alışverişinden çok bilgi alışverişinin yapıldığı bir yerdir. Para kazanmak için yapılan bir iş değil tamamen gönül işi.

SORU; Gönül işi dediniz! Bir hobiden fazla bir şey mi?
YANIT; Hocam, tamamen.. tabii kesinlikle bir gönül işi. Hobi çok basit kalır! Basit kalır yani bir misyon üstlenmişsin..

SORU;Ne adına misyon? Kitap adına mı bilgi adına mı?
YANIT; Kitapların doğru insanlara ulaştırılması. Kitabı düzgün insanlara vermek, her kitap herkese verilmez.

SORU; Her kitap herkese değil, dedin. Doğrusu nasıl?
YANIT; Kayserilinin dediği gibi… yani pastırma herkese satılmaz der onlar da. Yani yemesini kesmesini bileceksin. Bu sahafık da öyle birşey, yani değerli kitapları doğru düzgün adreslere ulaştırma, her kitabın bir değeri, her kitabın gerçekten bir alıcısı var. Eskilerin dediği bir laf vardır, sahaflık yapacak kişinin sınırsız parası, tavansız deposu olması lazım. Herşeyi alıp bir yere koyacaksın, muhafaza edeceksin, biri gelip birgün mutlaka soruyor.

SORU; Elinle koymuş gibi bulup vereceksin değil mi?
YANIT; Tabii, çok düzenli bir arşivin olması lazım, ondan öte çok düzenli bir arşivcin olması lazım. Arşivcin yoksa, yapamazsın, müşterilerinle, buraya gelen kitap dostlarıyla muhabbet mi edeceksin, onların istediklerini mi vereceksin, onları yönlendirecek misin, yoksa depoyla mı uğraşacaksın, arşivle mi uğraşacaksın.

SORU; Sahaflık bir ruh, dünya dedin, nasıl tanımlanır, aşk gibi bir şey mi bu? Nasıl geldi bu ruh?
YANIT; Aynen öyle aşk gibi bir şey. Anadan doğma denmez tabii ama sanki öyle yani bunu açıklayamıyorum.

SORU; Arka plan? Annede babada kitap merakı var mı?
YANIT; İlkokul üçten dörde geçtiğim sene bir tanıdğımız İzmir’de Jules Verne’in ‘İki Sene Mektep Tatili’ni aldı, ben de onu okudum. O tarihten sonra, sürekli ‘kitap kitap’ diye babamın başının etini yedim. Ondan sonra kitap hastalığı başladı bende. Yıl 1970.

SORU; Peki babanızda var mıydı bu kitap hastalığı?
YANIT; Babamda yok ama babam Ortaklar Köy Enstitüsü mezunu. Daha doğrusu dedem ölüyor, işte son sene bırakmak zorunda kalıp geliyor köyde işlerin başına.. yani 1956’dan beri, ben doğmadan önceden beri babam Aydın.. Kuyucak’ta Cumhuriyet okuyan üç kişiden biri.

Aralık, 2009 Beyoğlu, İstanbul

Leave a Reply