Writer, Photographer, Journalist

Edebiyat, yazınsal metin sessizlik ister ve Bilgelik Gizemi Benaras… ‘Yeğin el’li, güzel; gözalıcı renklerle donanmış saree giyimli bayanlar, ağır, değirmi kalçalarını bu tür konaklama ile toprağa huzurla bırakıp haldır haldır çalışmaya başlıyorlardı…’

Edebiyat, yazınsal metin sessizlik ister, üstbaşlığı var yukarıda.

Bu başlık konusunda fazladan bir açıklama gerekmiyor.

Tekin SonMez’in ‘BenAras’ adlı romanından bu parçayı sessizlik içinde sunuyorum.

Bu blog çok uzaklardan sizlere yaklaşmak ister…

Sessizliğin sesi ile varlığını sizlere duyurmak için, konumundan ötürü belki de hep sessizlik isteyecek bu blog.

Sessizliğin sesi ile sevgi, içtenlik.

Tekin SonMez, 17 Ocak 2011

“Karls Klark Madurai’de ne kadar zaman eyleşti? Bunu kendisi de hatırlayamıyordu kesinlikle. Odasına açılan mini balkona çıktı, çevrenin gürleyip duran hayat ritmine göz atarken dalıp gitti. Şurası tartışmasız sahihti, Madurai’den sık sık yollara düştü. Sırt çantası ile yorgun adımlar eşliğinde Karls Klark’ı, Benaras Yolları’nda gördü.. Altı katlı Alavai Hotel binasının en üst yüzeyine, bir teras gibi dümdüz ve bomboş, terkedilmiş doruğuna tırmandı arada bir. Buradan kentin sağlıklı bir nabbız gibi vurup duran halini seyre daldı ve kendisini, ıpıslak terli giyitlerle yollarda gördü yine.. Ateşlerle yanan bedenine sığınmış zihinsel dünyasında sırtüstü dinlenirken, kendisini Benaras’a giden bir tren ranzasında yüzüstü uzanmış, sayıklama içinde horul horul uyurken yakaladı.. Zihinsel dünyasına sığınmış ateşler içinde yanan bedeniyle, kimileyin tren düdükleri arasında kurulmuş bir hamakta uyuduğunu sandı.. En üst ranzada evet, sırt çantasını başının altına yastık yapıp uzanmıştı ve rüyalar arasında gidip geliyordu böyle anlarda.. Karls Klark’ın, binmeyi başardığı tren dünyanın göbeği olan Benaras’a bir türlü ulaşamıyordu.

“Ardı arkası kesilmeyen konaklama bekleme sıralarında aşağıya iniyor, istasyonların kadim taşları üzerinde voltalar atarak sadece anlık kesitle bulunduğu yeri değil, bütün Hindistan’ı arşınlaya arşınlaya seyrediyordu oradan. Hatta bu konaklayış yerleri şenliğe dönüşüyordu sık sık. Şöyle ki trenden aşağıya taşınan sepetler, torbalar, çantalar biraz ötede açılıyor ve günlerce kapalı demir kepenkler arkasında kilitli kalmış yolcular piknik yapma zevkini neşeyle yaşıyorlardı. İstayonlardaki tek tük ağaç altları saree giyimli bayanların yeğlediği, oturup dinlenerek tren hareketlerini bekledikleri yerlerdi.

Yeğin el’li, güzel; gözalıcı renklerle donanmış saree giyimli bayanlar, ağır, değirmi kalçalarını bu tür konaklama ile toprağa huzurla bırakıp haldır haldır çalışmaya başlıyorlardı.

“Açılan çantalardan, günlece önce hazırlanmış, binbir özenle paket yapılmış nefis kızartmalar, iştah açıcı kokular, geleneksel safran ve baharatların tarçın kokulu olanları, efsunlu tılsımlarla sarmalanmış acılı yiyecekler, hızla açılıp; göbeklerini kaşımaktan yorulmuş ciddi bakışlı, somurtkan erkeklerin önüne sürülüyordu nazlı nazlı. Bu anlarda, örüklü saçlarından omuzlara kaymış ince ipeklerden saree’ler, kınalı parmakların işvesiyle baş üstüne çekilip bırakılıyordu. Boyunlarını yanlara, ceylanlar gibi bir edayla savura savura, yaylandıra yaylandıra kıpırdatan bu karılar, eşler, anneler, ablalar; özellikle erkeklerin gözlerinde bir dirhem mutluluk ışıklarını araştırırken, Karls Klark’ın volta atan yalnız varlığını görmüyor, dönüp ona bakmıyorlardı.

Önlerine getirilen yemekleri sağ elleriyle avuçlayıp ağızlarına taşıyan çatık kaşlı, ciddi yüzlü kocalar o sırada trenden işitilecek bir kampana ya da haber düdüğüne olasıdır ki çığlıklara kulak vermiş olduklarından, kadınların nazlı nazlı gerdan kırmalarının ayırdına varmaktan uzak başka bir dünyada yaşıyorlardı.. Çünkü tren birkaç kez iç çeker gibi oflayıp poflayarak düdük öttürdükten sonra, ağır aksak vagonlarını toplayıp gitmekteydi. Bu nostaljik bekleyiş ve konaklayış anlarında, Karls Klark’ın elinde olmayan bir idefiks, fikri sabit bir takıntı biteviye tek noktayı anımsatıyor ve bu bir tümceye dönüşüyordu: Bütün yollar Benaras’dan geçer mi? bu konuda kendisine yanıt verecek kimse yoktu açıkcası.

“Bu bekleme sıralarında istasyonların taşlarını, ayakaltında gıcırdayan kumlu zemini arşınlıyor, döneceği an çevreyi kolaçan ediyor ve sendeleyerek adımlarını sürdürüyordu yine. Kimileyin yarım ayak boyu yer değiştirmemiş olan duruşu ile içindeki düşsel hülyalarda yaşıyor, fakat o anlarda ıpıslak terli urbalarıyla yollarda buluyordu kendisini yine. Kimileyin geniş açılarla voltalarını atıyor ve bunlar sonsuza uzasın istiyordu sevinçle. Oysa trenlerin de öten düdükleri vardı! Hemen oralarda eski masallardan kaçırılmış dökme pirinç çan sesleri, kondüktörlerin keskin soluklu düdüklerinden fışkıran tükürüklü çınlayışlarla birlikte; yeşil, kırmızı ışıklar çakıştıran beli bükük güngörmüş makasçıların fenerleri, tren ağır katarlarını çekip gitmeden önce zuhur edecekti. Vagonların pencereleri demir parmaklıklı olduğu için, hareket anında bu pencerelerden içeriye girme şansı yoktu. Tren hareket eder etmez, kapıların demir parmaklıkları da konduktörler tarafından taşınan şangırtılı anahtarla kilitleniyordu.

“Bir gün, Benaras yollarının uzunluğunu umursamaz oldu. Ardı arkası kesilmeyen rüyaların kimisinde, kendisini bilet sırası beklerken istasyonlarda buldu.

“Felsefi içerikle dolu yeniden tasarımların doruk noktalarıydı sırada bilet almak için beklediği süreler. Bu sezgi zenginliğiyle bezeli bekleyiş anlarında, ünlü Benaras Mektupları’nı yazardı. Kafasını, zihnini bu işle görevlendirirdi. Tanış Ben Bond’a gerçi kesin söz vermemişti yazma konusunda fakat Hindistan pulu ile yola çıkacak birkaç satırcık cafcaflı söz içeren mektuplar, Ben Bond’u mutlu edebilirdi. Üstelik yorumlar içeren betimlemeler yerine, kendi içindeki Benaras’ı, kendisi için bir ucundan tasvir etmeye koyulabilirdi zevkle. Bilet beklemenin zevkle uzadığı bir anda, o güne dek usuna gelmeyen bir şeyin ucun ucun kafasında kıpırdayışını sezdi. Kaç çeşit Benaras var? Diye sordu kendisine.

“Böyle tuhaf hülyalara dalıp kendini unutuyordu bekleme sıralarında. Kurgulara fazla yer vermeden, her şeyi oluruna bırakıyor, doğaçtan gerçeğin özüne sokulmaya gayret ediyor, zorlamanın yararsızlığını bilerek, orada yere çakılmış gibi sabit durarak hiç ileri gitmediğini sandığı halde, apansızın kendisini bilet satılan gişenin önünde buluyordu.”

(Sürecek…)
Foto; Varanasi,  Benaras; Hindistan,1997, foto by,Tekin SonMez

Tekin SonMez, ‘BenAras, Bilgelik Gizemi Hindistan,’ Roman, Bölüm Üç:’Dolunayda Aynalardan İbaret Kum Yolu,’ s. 122-124, 3.basım, Nis Media Yay. İst. 2008, ilk basım mayıs 200

Leave a Reply