Writer, Photographer, Journalist

Enderun ile başlayan sahaflık öyküsü, Nedret Bey tarihi de var fakat sadece sahaflık değil, İstanbul tarihi üzerinde koşuyoruz… Sayın Nedret İşli ve Sayın Püzant Akbaş ile söyleşi

Sahaflık mesleğinin özel bir alan olduğu iyice ortaya çıktı.
Gün geçmiyor ki yeni şeyler öğrenmeyelim bu konuda.
Kapalı bir alan neredeyse.

Bir anlamda bu kapalı alanın kapakları üzerinde birikmiş tozları alıyor ve izleyiciyi açılan labirentlere buyur ediyorum.

Daha gidecek yolumuz var.

Şimdi farkına varmadan bir sahaflık tarihi, İstanbul sahaflık tarihi üzerinde koşuyoruz, duruyoruz, söyleşiyoruz.

İki konuğu bilemem fakat, ben defineci gibi görüyorum kendimi.
Ok yaydan çıktı artık, bu konunun beni buralara sürükleyeceğini bilemezdim.
Neyse ki güven veren iki sahaf şu anda burada, onların sayesinde girdiğim bu labirentlerden dışarı çıkma umudumu koruyorum.

Nedret Bey ve Püzant Bey, Beyoğlu’nda Turkuaz adlı sahaf dükkanının ortakları.

Gelmiş geçmiş ünlülerle çalışmışlar.

Bu konuyu dün http://kentinsanolay.blogspot.com/ adlı başka bir kanalda yayımladık.

Bugün söyleyişiyi burada süreceğiz.

Sevgi, içtenlik…

Tekin SonMez,

10 Nisan 2011,

Stockholm

Ustalar konusunda Nedret Bey, ne dersiniz siz? İlk kırılma noktası da usta çırak ilişkisi oluyor herhalde…

 

Şimdi yani siz burda ustalar falan dediniz ya, burda ben kendimle ilgili ilginç bir noktayı atladığımızı hatırladım, onunla ilgili bir bilgi vereyim size, yani siz dediniz ya hayatınızdaki kırılma noktası.. işte bu.. Enderun’a başlamayla mı. Evet! Kırılma noktası bana göre de Enderun ile. Benim iki tane kırılma noktam var, Tekin Bey, bir bu Enderun’daki Osmanlıca ve tarihle ilgili kitapları tanımam öğrenmem bilgilenmem….(Nİ)

Bunlar ilk söyleşilerde vardı. Bu ikinci kırılma nerede, kaç yılında oldu?

İkincisi.. bir de 1986 senesinde işte.. daha sonra Püzant’in katılacağı ekibe, benim 1986’da Tünel’deki Matmazel Nomidis’in, yani matmazel’in dükkanı denilen dükkanda.. işte orda kitapçılığa. çıraklığa devam etmem… ikincisi…(Nİ)

Şimdi farkına varmadan bir sahaflık tarihi, İstanbul sahaflık tarihi üzerinde koşuyoruz, duruyoruz, söyleşiyoruz. Sizleri bilemem fakat, defineci gibi görüyorum ben kendimi. Matmazel Nomidis’in dükkanı Tünel Geçiti Pasajı içinde miydi?

Yok! Yok! Galata Mevlevihanesi’nin tam karşısında, Yüksekkaldırım’da.. aşağı doğru inerken… Yani benim orda 86’da tekrar bu işe Beyoğlu’nda başlamamla.. ben Batı kitaplarını ve İstanbul üzerine yazılmış batılı kitapları.. kaynakları öğrendim.(Nİ)

Buna kırılma noktası değil de aşama diyelim, aşama oluyor değil mi Nedret Bey?

Evet! İkinci aşamam da o oldu. Yani birincide Osmanlı ve Türk tarihiyle ilgili bir staj devrem oldu, daha sonraki dönemde de Batı kitaplarıyla, İngilizce, Fransızca, Almanca kitaplarla.. oldu…(Nİ)

Şimdi sırlardan girdik.. usta çırak ilişkisi geldi.. Püzant Bey, sizin de ustanız oluyor Bayan Nomidis değil mi?

Yok! Zaten ben geldiğimde Bayan Nomidis diğer arkadaşlara firmayı devretmişti, sadece adı yaşıyordu. Zaman zaman yine babasının dükkanının kokusunu almak üzere oraya geliyordu. Esas, 86’da. Ustalık çıraklık diye birşey söz konusu olmadı. Ama dükkana gelen giden insanlardan bu Galata bölgesindeki Pera bölgesindeki bizim Beyoğlu kitapçılığı dediğimiz kitapçılığı da o gelen giden insanlarla o müşteri satıcı ilişkisi içersinde öğrendim. (PA)

İlk gittiğiniz sahaf Püzant Bey. Usta demiştiniz, adı neydi?

Rahmetli İsmail Manav Bey. (PA)

İsmail Bey çok mu önemli bir kitap ustasıydı veya sahaftı?
Şöyle efendim yani tabii ki çok önemliydi.(PA)

Zincir, eski deyişle ‘malumat’ı bir uçtan çekip gidiyor. Kitap olayı da bu bilgi zincirine yeni halkalar takıyor. Zincir kopmasın ama…

Yani şimdi şöyle, Tekin Bey, tabii ki aslında kitapçılığın çok öyle.. çok gizemli bir tarafı da çok fazla yok. Ama yani birtakım kitapların neden nadir olduklarını, niçin yok olduklarını bilmek.. vesaire, bu kulaktan kulağa ustadan çırağa esnaftan esnafa geliştirilen birşey. Dolayısıyla yani bir de tabii kitaba olan, insanların da bu kitabı alıp satan insanların da düşkünlüğünden kaynaklanan bir bilgelik, bilgiçlik söz konusu. (Nİ)

Nedret Bey, kulaktan kulağa, ustadan çırağa sırlar olsa da, aslında bir zincirin halkaları bunlar değil mi? Ayrıca kendisine sahaf demiyor fakat kitap takipçisi.. onun da sırları var, o da bu zincirin bir halkası olabilir mi?

Evet! Birtakım, kendini işte sahaf diye tanımlayan, kitapçı diye tanımlayan, işte ikinci el kitapçı diye tanımlayan insanlar da okumadıkları halde, bu işlerle de ilişkili olmadıkları halde, onlar birer eczacı kalfası gibi, eczacı gibi alelade, ilacı sadece raftan indirip insana veren insanlar gibiler yani. Dolayısıyla sır biraz da sırrın çok okuyan da, ilgilenen de kitabı hakkaten kendisi de bir kitapsevermiş gibi, müptelaymış gibi sevenden kaynaklanıyor. (Nİ)

Püzant Bey, siz de bir yerden başladınız. Amatörce olsun, Nedret Bey’in de parmak bastığı gibi ‘sır biraz da sırrın çok okuyan’ olduğu sonucu çıkıyorsa da, bu işe gönül koymak, yani kitap toplamak yok mu? Kitap toplamadan sahaf olunur mu?

Şimdi bakın Tekin Bey, sahaflara benim gidiş gelişim, yani sahaflarla içli dışlı oluşum 83 yılından sonra başlar ki o dönemden sonra da zaten ben sahaflığa başladım. Yani amatörce kitap toplardık ama baktık bu profesyonelce de yapılabilecek bir iş. Yani bu işe gönül konulabilir, öyle sahaflığa başladım. Tabii bu arada herhalde hikmet-i hüda mı diyeceğiz ne diyeceğiz çok iyi şeyler oldu, bana yardım eden insanlar var oldu. Yani bunların içerisinde Nedret olsun, İbrahim Manav olsun, efendime söyleyim diğer sahaf Madam Venetya olsun.. falan bunlardan çok şeyler öğrendim tabii. (PA)

(Sürecek)

Söyleşi:Emin Nedret İşli, Püzant Akbaş, Tekin SonMez, 23 Haziran 2010, Beyoğlu, İstanbul

Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

Leave a Reply