Writer, Photographer, Journalist

İstanbul ve Nedret Bey tarihine doğru gidiyoruz. Yetmişli yıllar.. Bu tür anlatılar bir tür tarih zincirine bağlanarak akıp gidiyor. Burada tarih sözü çok abartılı gibi görünebilir. Bireyin tarihini, öznel de olsa küçümsemek olmaz.

Her insan yer ve içer; bu yaşamsal bir zorunluluk, böyle diye her insan okuma yazma eğilimi ile doğacak diye bir ölçüt var mı? Bakın kimileri okuma, kimileri yazma olmadan yaşayamaz tıpkı ekmek gibi su gibi. Bunlara kitap mecnunları diyorlar söz aramızda! Herkes neden sahaf olamaz, diye bir başlık altında yola çıktık. Tuhaf bir şekilde top zıpladı ve belki de ağları yırtarak kaleden dışarı çıktı. Bilmiyorum! Yeti, yeti diyorum da yeti, yeterlik mi bunu da bilmiyorum. Yetenek sözü de zayıf ve cılız kalıyor bana göre. Söz ve söylemle topu taca atmadan ve sahaflık mesleğine açıklık getireceğim derken topla fazla oynayıp çalıma kaçmadan top kaleye doğru sürülecekse, varım buna.

Değerli İzleyici,

Herkesin düşeş atacağı bir parantez açalım. Nedret Bey tarihine doğru gidiyoruz. Şimdi bakıyorum da bu tür anlatılar bir tür tarih zincirine bağlanarak akıp gidiyor. Burada tarih sözü çok abartılı gibi görünebilir. Bireyin tarihini, öznel de olsa küçümsemek olmaz. Dahası bireylik tarihleri, toplumla içselleşerek ya da tam tersi bireyle içseleşen toplum tarihi, bütünü kapsadığı için önem kazanıyor. X ya da Y adlı kişilerin bireylikleri salt bireylik değil, içinden geldikleri coğrafyanın, doğanın, takvime bağlı hareket zincirinin dışında, rüyada olageçen bir konu değil. Söyleşiyi izliyoruz.

Sevgi içtenlik…
Tekin SonMez, 12 Nisan 2011, Stockholm
İlk topladığınız kitaplar hatırınızda mı Nedret Bey..
İki çocuğun devri alemi belki…

Yoo! Yoo değil, onları hiç toplamadım maalesef çok enteresan.. İlk topladığım kitap hatırımda Tekin Bey. Hayır! Şöyle, öyle bir toplama işlemi ki garip, 1970’li yıllarda Süleyman Demirel başbakanken, benim zaten bütün ömrümde başbakandı Demirel, evet, her zaman, hala da görüyoruz. Eski cumhurbaşkanımız diye hala da başımızda, efendime söyleyim, Demirel 70’de başbakanken, onlar 1000 temel eser diye Milli Eğitim Bakanlığı’ndan bir seriye başladılar. Birinci kitap neydi, birinci kitap Orhun Kitabeleri, Orhun Abideleri diye bir kitaptı, ordan başladılar ve bunlar yüz elli kitap falan çıkardılar.

İki çocuğun devri alemi diye bir öngörü yaptım tutmadı, bayağı üstlerden yola çıkan bir baçlangıç, hani junior diyorlar ya böyle değil elit yarışmacılarla kulvara giriş, üst sınıftan, böyle çok değişik bir kulvar.

Böyle çok değişik, bir kısmı eski türk edebiyatıyla ilgili, bir kısmı modern türk romanıyla, mesela Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’unu ordan basmışlardı, Karagöz’le ilgili Muhittin Sevilgen diye bir adamın kitabını ordan basmışlardı. Bu arada birtakım da anti komünist propaganda yapan kitaplar da yayınlıyorlardı. Mesela işte, bir devin düşüşü diye, işte Maxim Gorki’nin aleyhinde yazılmış bir şey, Asya’nın düşüşü ve yükselişi diye, böyle, yani araya antikomünist birtakım şeyler de koyarak.. ama bunlar numaralı gidiyor, hani bir iki üç beş diye gidiyor ve o tarihte…

Yetmişli yıllar mı.. o tarihte… Demirel Başbakan…
Evet! Yetmişler, 1970-72 o civarlar ve o tarihte de bu kitaplar çok ucuz, yani 5 kuruş mu, bir lira mı, tam hatırlamıyorum şimdi. Çok ucuz, her öğrenci, herkes alabiliyor, yani, belki de subvansiyon yapıyorlar, bedava dağılsın diye…

Evet, kitapçılarda bulunuyordu bu.. kitaplar…

Şöyle bir şey, kitap ucuz olduğu için öğrencilerden önce bütün kitapçılar kitapları gidip kapatıyorlar, toptan alıyorlar, ondan sonra bir karaborsası oluşuyor kitabın. Kısaca, yani kitap ucuz olduğundan dolayı, önce sahaf veya işte yayıncı mayıncı gidiyorlar, yirmi otuz tane, kırk tane alıyorlar, bir anda kitap bitiyor. Ben ne hikmetse onu takım yaptım, onu sırayla, birden, işte yüz elliye sıra yapmaya başladım.

Yetmişli yıllar, yaş kaç o zaman Nedret Bey?

1970 tabii, elli dokuz, ee on bir, on iki yaşında…

Başlangıç olarak koleksiyoncu bir bakış açısı ile karşılaşıyoruz. On bir, on iki yaşlarında, hani bir çocuk, bir yeni yetme diyorlar, henüz delikanlı olmamış bir durum da açıkçası çok ilginç bir serüven…

Çok ilginç, yani şöyle, bir de üstüne üstlük şöyle bir durum da var ama, yani ben onların hepsini okuyup hani.. şey yapacak bilgi düzeyinde de değilim yani. Çünkü bir de şöyle bir şey var, öyle değişik kitaplar ki, birisi Türkoloji alanında, öbürküsü edebiyat, öbürküsü siyaset antikomünizm, yok öbürküsü, efendime söyleyim orta asya türk tarihi. Yani birden başlayıp okuyacak olsam, ben, herhalde kafam allak bullak olacak.

Abiniz mi size bu esini veriyor, diziyi tamamlamak!

Ee tabii, herhalde.

Sekiz yaş fark var arada bu çünkü önemli bir faktör.

Herhalde abim yani.. bu sahaflıkta mahaflıkta işte bunlar kıymetli oluyor, bilmem ne filan gibi böyle bir şeyler de konuşuluyor aramızda. Enderun’a falan da gidip geliyoruz.. böyle kitaplar.. bütçe de buna ancak elveriyor zaten. Başka.. eski yazı falan da bilmiyoruz. Böyle bir hikayeyle başlamış koleksiyonculuğumuz açıkcası yani Tekin Bey…

Bilinen bir konu, ilkler çok önemli çünkü temel kuruluyor. Bir de ilk aşk gibi, ilk göz ağrısı yine o yıllara rastlıyor, ordan başlıyor. Çok erken ve fakat iyi bir koleksiyonculuk. İlk okuduğunuz ve sizi etkileyen bir kitap yok mu bunların arasında Nedret Bey?

Şimdi efendim şöyle, yani, yine o yıllarda Yağmur Yayınları diye bir sağcı, milliyetçi bir yayınevi vardı…

Evet, anımsıyorum onu da..

O da böyle kocaman, Adolf Hitler’in Kavgam’ını çıkartmıştı. Tabii o söylediğim şey, Enderun kitabevi falan o civarlar, daha çok sağcı ve milliyetçi bir şey, standarttalar. Evet, o kitap en çok baskı yapan bir kitap halen çok basıyor. Evet, bana da bir şekilde.. bana ya hediye ettiler, ya verdiler, ya ben buldum falan, bilmiyorum, aldım ve tabii o çocukluk aklıyla onu okumaya başladım..

Çok ilginç, nasıl oldu, kolay olmasa gerek?

Eee, başladım önsözünden falan.. fakat yani on bir, on iki yaşında bir çocuğun entelektüel düzeyi ne olacak, ikinci sayfada sıkıldım kapattım bıraktım. Bir daha da elime almadım allaha şükür.
(sürecek)

Söyleşi: Emin Nedret İşli, Tekin SonMez, 23 Haziran 2010, Beyoğlu, İstanbul

Fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

Leave a Reply