Writer, Photographer, Journalist

Rönesansla mayalanan ‘birey’ ve ‘ben’ olgusunun gelişimi ve mektup ve yazarın bir genç adam olarak portresi… ve Kırk yıl önce Yansıma Dergisi düşünce emekçileri arasına istençle ve içtenlikle katılan ve TÜYAP 10. Bursa Kitap Fuarı’nda (10-18 Mart) karşınıza çıkacak olan Veysel Batmaz, Necati Mert, Ahmet Özer ve Mehmet Güler.. derginin genel yayın yönetmeni Tekin Sönmez için de gurur ve onur belgesi oldular.

Mektup yazmak uygarlık ve çağcıl olma göstergesi.. coşku içerir..

Romansla dolup taşar ya da melankolik duygular taşıyabilir mektup.

Fakat ne olursa olsun, ona mektup diyebilmemiz için, ondan ne tür özellikler istenir.

Üstü nasıl yazılırsa, o, kağıt olmaktan çıkar ve mektup olur? İşte bunun örneği elimizde.

Mektubun okumuşlar arasında doğduğu ve geliştiği biliniyor.

Değerli İzleyici,

Köylü toplumlarda, bu nedenle mektup yazma geleneği yoktur. Böyle olduğu için bu toplumlarda mektuplardan bir kamu arşivi çıkarma olanağı bulunmaz

http://yansimatekinsonmez.blogspot.com/ Dün bu blogda bir mektup yayımladım. Prof. Dr. Veysel Batmaz’ın kırk yıl önce Yansıma Dergisi nedeniyle bu satırların yazarına ilettiği mektuptur o.

Yansıma’da yayınlanan ilk yazısı üzerine bir denemem oldu. Bu deneme yazısı şu blogda: http://yazmakne.blogspot.com/

Orada yarın bu mektubu birlikte okuyalım, dedim.

El yazısı ile kaleme aldığı, Yalova, 16 Mart 1974 tarihli mektubunda duygularını, duyumlarını ve Yansıma Dergisi konusunda görüşlerini iletmiş.

Mektup şurada: http://yansimatekinsonmez.blogspot.com/

Mektup deyip geçemezsiniz! Şimdi bu mektup konusunda biraz ilerleyelim.

Son iki yüz yıldır insanlık için çok boyutlu ve duygulandırıcı ve hassas bir konudur mektup!

O mektupta önerilerini istençle sunan ve kuşağının özeleştirisini mektupla geleceğe taşıyan Mehmet Veysel içtenliklidir de. İstenç, “irade” farklı felsefelerde farklı anlamlar yüklenmiş bir sözcük. Antikçağ buna izin vermez. Çeşitli okulların farklı yaklaşımları olur. Ruhbilim, törebilim, metafizik, tanrıbilim farklı açılardan bakarlar buna. Mantık’da, nedenselliğin algılanır ve duyulur üç durumundan biri (Prof. Ernst von Aster) olarak tanımlanır.*

Toplumbilim’de, toplumsal deney ve bilgilerin ürünüdür. Eytişimsel özdekçilik için istenç, insanların toplumsal deney ve bilgilerinin oluşturduğu bir yetidir.

İstenç bir yetidir evet.

Yansıma’nın kırkıncı yılı nedeniyle gündem yaptığım analitik denemelerde, ‘istenç’ ve ‘içtenlik’ gibi iki kavramın üçüncü ayağı olarak geleceği taşıyor olabilmek, ‘yazarın bir genç adam olarak portresi’ni de tuval üstüne resmediyor.

Bir üçüncü nirengi noktası geleceği taşıyor olabilmek, Veysel’in mektubunda var. Yansıma konusunda yaptığı yorumda kişisel görüşlerini edebi bir tarzda sunan bir mektup örneği ile karşılaşıyoruz. Bu demokratça eleştiri ve özeleştiri ilkesini, Yansıma Dergisi’nin çıkış yazısından anımsıyoruz. Söz sanatları ile yazı sanatlarının hem çakıştığı hem de ayrıştığı ilk kavşak, yazınsal metinlere giriş sınavında mektup olmalı.

Mektup türünü birey; “ben” olma kapsamında, kitlesel bir refleks yapamamış, mektup türü ile ifade becerisi kazanamamış toplumlarda, gelenek olmadığı için mektup yazmak öykü yazmaktan zordur.

Rönesansla mayalanan ‘birey’ ve ‘ben’ olgusunun gelişimi var bunda. Rönesansla mayalanan bireyin ben/liğine doğru havalanan ve Aydınlanma Çağı ile ayaklarının üstünde yürümeye başlayan ve bireyi ve onun altar egosu ‘ben’i içsellikle (içtenlikle) açan, anlatan yazım türüdür mektup.

Mektup, uygarlaşmanın kilometre taşlarından biri olduğu için, mektupsuz toplumlarda feodal altar ego, ruhani bir görüngü ile kitlesel edimleri yönlendirmeyi sürdürecektir.

Burada bir ayraç var. Yeni insanın (burjuva bireyi), Avrupa’da gelişmesi ve güçlenmesi, on sekizinci yüzyıla tarihlenir. Bunun mektupla ne igisi var diyeceksiniz? Var! Sargut Şölçön, ayrıntılı bir çözümleme ile mektup konusuna bakıyor, diyor ki; ‘bu yüzyılın özellikle ikinci yarısında gelişen maddi gerçeklik nedeniyle burjuvazinin ilgisi, “insan” (birey) olgusu üstünde yoğunlaşmıştır.’ Özetle…

Birey, içinden gelen eğilimleri irdelerken bunları dışarıya vurmak zorundadır. Bu tür açma, topluma doğru değil, özel bir açılışla bir dosta, bir yakına yapılabilir. Bu açılmış insanı, karşı tarafın yakından tanıması için, o birey kendisini yazılı olarak anlatmak zorundadır. Mektup böyle bir gereksinme sonucu doğdu diyor, Sargut Şölçön.(*)

Dün yayımladığım mektupla, ‘yazarın bir genç adam olarak portresi’ bu üç öge, yerli yerine oturuyor. On sekiz yaşlarında yazma uğraşısına gösterilen çabaya.. eleştiri ve özeleştiri aygıtını istenç, içtenlikle; belgesel olan mektupla geleceğe de taşıyor olabilmek için evet, mektup da yazan bu tutuma hayranlık duymamak olası mı… İfade sanatlarını yüzlerce yıl konuşma dili, yer yer beden dili ile kotarmış bir toplumun genç üyesi olarak Veysel Batmaz bu mektupla sözün uçuculuğundan koparak, yazının belgeselleğine evrilen bir kuşağın temsilcisidir. Belleğe değil, yazı belgeselliğine güvenen toplumsal algının belki de evrilmenin kitlesel olarak ilk ya da ikinci kuşak temsilcilerindendir.

Veysel’in kırk yıl önceki mektubunu bir daha okuyalım.

Sözcük ekonomisini iyi bilen, mektup yazma sanatını ilkesel ve teorik bir yazım disiplini olarak algılayan ve bunu pratikte de uygulayan bir kalemle karşı karşıyayız. Bu kalem daha sonraları çok daha başarılı çalışmalara, kitap boyutunda özgün eserlere imza atacaktır.

Gösterişsiz giyim/kuşam ve abartısız konuşma tarzı ile o yaşta yazdıklarına sadık bireylik profili ile ‘yazarın bir genç adam portresi’ olarak belleğimdedir.

Onda gördüğüm erken olgunlaşma ve insanı yanıltabilir pırıltıya dayanarak onu gönendirdiğim ve ondan yeni yazılar dil, sözcük disiplini isteyen yazılar istediğimi o tarihli açıklamada belirtiyorum. Genç kuşaktan yana zar atmanın etkileri hemen görüldü. İlkleriyle üçüncü sayıda Hulki Aktunç, altıncı sayıda Rıza Zelyut, Celal Özcan, yedinci sayıda Necati Mert, dördü de öyküleriyle sahne aldılar.

Ardından Ahmet Özer, Mehmet Güler kalem seslerini duyuracaklardır. Türkiye’nin kırk yıl önceki toplumsal, siyasal, ekonomik koşulları ile o günkü insan kaynaklarına yaslanarak yayımlanan Yansıma Dergisi, bir anlamda ülkenin kültür ve sanat yansımasıdır. Türkiye mektup türüyle bağlaşık insan kaynakları o günlerde ne kadarsa, Yansıma Dergisi de o kadar olmuştur.

Kırk yıl önce Yansıma Dergisi düşünce emekçileri arasına istençle ve içtenlikle katılan ve TÜYAP Bursa Kitap Fuarı’nda karşınıza çıkacak olan Mehmet Veysel Batmaz, Necati Mert, Ahmet Özer ve Mehmet Güler.. derginin genel yayın yönetmeni Tekin Sönmez için de gurur ve onur belgesi oldular.

Bu duygularımı ve düşüncelerimi, Yansıma’nın kırkıncı ve Tekin Sönmez’in yetmiş beşinci doğum yılında kamu önünde açıklamakla mutluluk ve gurur duyuyorum.

Sevgi, içtenlik…

Tekin SonMez, 28 Şubat 2012, Stockholm

*) Tucholsky’nin Mektupları, çev. Sargut Şölçön düşün yay.1984, İst.

Leave a Reply