Writer, Photographer, Journalist

Edebiyat/Kitap/Sanat

Ayla ve onun doğum günü ile ilgili bir mektup… Bir edebiyat örneği olduğu için yayınlıyorum. Uzaktan, çok çok uzaktan; ‘yarın daha güzel olacak’ sesiyle ve Ayla görüntüsüyle bu kez koşan ve ekranda gözlerime yansıyan Ayla’ya bakıyorum.

Ayla ve onun doğum günü ile ilgili bir mektup... Bir edebiyat örneği olduğu için yayınlıyorum. Uzaktan, çok çok uzaktan; ‘yarın daha güzel olacak’ sesiyle ve Ayla görüntüsüyle bu kez koşan ve ekranda gözlerime yansıyan Ayla’ya bakıyorum.

Masalcık görüntülü bir mektup geldi.  Bir de fotoğraf geldi. Mektup deyip, geçmeyin… Mektup türü, yazınsal metinlerin, edebiyatın temelidir, dedim iki, üç gün önce bu sütunlarda. Anımsayacaksınız! Bu ikiliyi de, mektup ve görsellik örnekleri olarak yayınlıyorum. Değerli İzleyici, Evet! Bu doğum günü mektubunu, ilişikteki fotoğrafı da unutmadan birlikte izleyelim. Mektup kısaca şöyle başlıyor! “Sayın Editör, tekinsonmez.blog […]


Kapadokya’da etkin aktif insan ve yükselen bir turizm kalitesi var. Kapadokya’da yerel tarihi kim yazacak…

Kapadokya'da etkin aktif insan ve yükselen bir turizm kalitesi var. Kapadokya'da  yerel tarihi kim yazacak...

Kapadokya ne demek? Etimoloji bilimine dönük bir araştırma değil bu soru. Bunu, bu bölgenin yerel tarihi ne demektir, anlamında algılamak doğru olur. Yerel tarih, her yerde genel tarihle bütünleşir.Yerel tarih yazıya dönüşmedikçe söz kulaktan kulağa uçar ve yiter. Büyük bölümü ise bilinmez. Yerel tarih, belli evrelerle kara deliklerde kalır. Genel tarih de olmaz. Kapadokya için […]


Mannheim ve Berlin’de iki roman yazan, sergiler açan birisi olarak beni çeken, neredeyse sarsan bir mektupla yüz yüze geldim… Mektup deyip, geçmeyin… Mektup türü yazınsal metinlerin, edebiyatın temelidir…

Mannheim ve Berlin’de iki roman yazan, sergiler açan birisi olarak beni çeken, neredeyse sarsan bir mektupla yüz yüze geldim... Mektup deyip, geçmeyin... Mektup türü yazınsal metinlerin, edebiyatın temelidir...

Açmakta geç kaldığım e-posta kutusundan elime sevecenlikle tutunan, biri yakında diğeri geçen yıl aynı kişinin yazdığı iki mektup var. İşte ilki; ‘Yaklaşık 40 yıl gurbet ve başarılı bir çocuğun öyküsü,’ diye başlıyor. Oberhausen’de konuk edilmiş mektubu yazan kişi. Metin Bey’i ve aile bireylerini tanımış. İkinci mektuptaki konu da şu; sel felaketiyle zor durumda kalan Aziz […]


Anders Zorn och kvinnor. Zorn yaşamını bir üçgen içinde kuracaktır. Üç kadın… Anneanne, anne ve eş. Zengin ve entellektüel bir gelinle birlikte bir burjuva evliliği neyi gerektirirse, o olur.

Anders Zorn och kvinnor. Zorn yaşamını bir üçgen içinde kuracaktır. Üç kadın... Anneanne, anne ve eş. Zengin ve entellektüel bir gelinle birlikte bir burjuva evliliği neyi gerektirirse, o olur.

 Zorn, Şubat 1860’da  Mora, İsveç’te doğdu. Zorn yaşamını kadınlarla doldurdu. Zorn yaşamını bu üçgen içinde kuracaktır. 1. Anneanne, Hass Karin (1806-1894 . 2.annesi Grudd Anna (1838 -1920). 3.sevgili karısı Emma. İlk ikisini sırası geldikçe tanıdık. Emma Lamm (1860 – 1942)! Kim? Tekstil firması sahibi bir aile Martin Oskar (1824 – 1878) Lamm’ın kızı. Zorn günlüğüne […]


Buenos Aires ve tango! Nedir tango? Kıvrak bir coşku, naz ve utangaçlıktır tango.. Özde, Avrupa’dan yola çıkan nüfus Hareketleri ve kültür şoku ile ortaya çıkan bir yoldur, şöyle ki, kültür kimiliği belirsiz bir masaldı ilk başlarda her şey. İkinci bölüm.

Buenos Aires ve tango! Nedir tango? Kıvrak bir coşku, naz ve utangaçlıktır tango.. Özde, Avrupa'dan yola çıkan nüfus Hareketleri ve kültür şoku ile ortaya çıkan bir yoldur, şöyle ki, kültür kimiliği belirsiz bir masaldı ilk başlarda her şey. İkinci bölüm.

Bir; masal devinin başı kesik, koltuk altında tuttuğu başla, tango yaparak yanıyor gövde. Yanıp yok olmak değil yeniden yaratıyor kimliğini masal devi. İki; masal, Buenos Aires ve çevresinde yaşayan on milyon insanı, geçmişe bağlıyor. Üç; güya bu tarz bir Tango ile özlemlerini açıklayıp zorlukları yenebiliyor bu göçmen ruhlar. Değerli İzleyici… Evet, ruhumu bir süre Buenos […]


Gılgamış da beş bin yıl önce ölümsüzlük peşinden koştu. Immortality and art! Ölümsüzlük ve sanat! Why art is immortal?

Gılgamış da beş bin yıl önce ölümsüzlük peşinden koştu. Immortality and art! Ölümsüzlük ve sanat! Why art is immortal?

Ölümsüzlük! Sanat ve ölümsüzlük… Sanat neden ölümsüzdür? İnsanlık ölümsüzlük peşinde düş görüyor. Bundan olacak, ölümsüz sözü çıkar karşımıza kimi olaylar ya da kimilerinin dünyasal varlıkları için. Bu konu çok su götürür evet. Fakat ölümsüz olan nedir? Birlikte düşünelim. Değerli İzleyici, Siyaset, sanat, kişileri olduğu gibi, inanç ve din açısından kimi durumları, olguları toplumlara onaylatan ve […]


Ankara, 1945, erken 1950’ler ve Kars Platosu’nda başlayan ve Ankara’yı mekan kılan Cemal Bey Efsanesi’ne giriş… Cemal Bey Efsanesi yeni doğan Başkent üzerinde yükseliyor. Erken Anadolu uygarlıkları kapsamında Hitit/Hatti yükseliş dönemini şatafatla yaşayan arkaik köklü bir Başkent Hattuşaş ile çağdaş, karındaş bir Angaru.

Ankara, 1945, erken 1950'ler ve Kars Platosu'nda başlayan ve Ankara'yı mekan kılan Cemal Bey Efsanesi'ne giriş... Cemal Bey Efsanesi yeni doğan Başkent üzerinde yükseliyor. Erken Anadolu uygarlıkları kapsamında Hitit/Hatti yükseliş dönemini şatafatla yaşayan arkaik köklü bir Başkent Hattuşaş ile çağdaş, karındaş bir Angaru.

Kars Platosu, Sarıkamış, Ankara… Bu eksen üzerinde iz süreceğiz yine. Önümüzde iki düz koşu kulvarı var. Birbirlerine paralel işleyen ikili bunlar. Daha sonra dönemeçli koşular olacak. Kars Pllatosu gerçeği… Nüfus hareketleri ve yeni doğan bir Başkent. Cemal Bey Efsanesi Başkent üzerinde yükseliyor. Açık bir roman sayfalarında dalgalar halinde görüyoruz onu. Ankara, bugünkü haber yazı, denizin […]


Ankara romanına giriş… Erken sıçrama gerektiren bir yüksek atlama kulvarı ve ön taraf açık koşun, koşun… Seksen yıla sığdırılmış bir insan ömründen nasıl söz edebiliriz?

Ankara romanına giriş... Erken sıçrama gerektiren bir yüksek atlama kulvarı ve ön taraf açık koşun, koşun... Seksen yıla sığdırılmış bir insan ömründen nasıl söz edebiliriz?

Ankara romanı nasıl yazılır? Herhangi bir Ankara romanı evet. Seksen yıla sığdırılmış bir insan ömründen nasıl söz edebiliriz? Böyle yalın bir soru var! Bu kişi kimdir? Yine yalın bir soru yanıt geldi! Bir köy çocuğu, diye bir yanıt işitildi. Fakat hızlı bir temel eğitimle erken yükselen bir yüksek atlama kulvarı da var, diye öteden bir […]


Stockholm’den bir sergi geldi, geçti; ‘Bits and pieces between life and death. “Turn a soldier’s pockets insideout and see what falls out. ‘What did the pockets of a World I Germany soldier contain? ‘How were American soldier fed in World II?

Stockholm'den bir sergi geldi, geçti; 'Bits and pieces between life and death. “Turn a soldier’s pockets insideout and see what falls out. 'What did the pockets of a World I Germany soldier contain?  'How were American soldier fed in World II?

Karlı bir günde Asker Müzesi’ne gittik. Kuşların, ağaçların uyuduğu bir saatti. Bu müzede özel bir sergi vardı. Adı; ‘Bits and pieces between life and death.’ Torbjörn Leskog’un (Leskog’s collection) bir kolleksiyonu; ‘Saker och ting mellan liv och död.’ Şöyle ki; adı şeyler ve nesneler. Sunuşta ilk önce bir tümce vardı. “Turn a soldier’s pockets insideout […]


Keloğlan Bir Destan; ‘Ayak yalın baş açık. Köyün tüm çocukları birdir bir, çelik çomak, uzuneşek oynardık…

Keloğlan Bir Destan; 'Ayak yalın baş açık. Köyün tüm çocukları birdir bir, çelik çomak, uzuneşek oynardık...

Elektriksiz, düğmesiz, camsız televizyonu kurduk eve… Evi verdik yele. Yel tekerlendi daha bulunamamış telefon telinden geçti oldu deve… Değerli İzleyici, Keloğlan Bir Destan, bu satırların yazarının otuz yıl önce yayımladığı bir tasarımdır. Bir hayal perdesidir. Önsözü şöyle başlıyor; ‘Haftalık Yansıma Gazetesi için yazılmış ilk bölümler, (Mayıs- Haziran 1980) bu gazetede yayımlandı. ‘Kitabın ortalarına dek düşlemle […]


Edebiyat, yazınsal metin sessizlik ister ve Bilgelik Gizemi Benaras… ‘Yeğin el’li, güzel; gözalıcı renklerle donanmış saree giyimli bayanlar, ağır, değirmi kalçalarını bu tür konaklama ile toprağa huzurla bırakıp haldır haldır çalışmaya başlıyorlardı…’

Edebiyat, yazınsal metin sessizlik ister ve Bilgelik Gizemi Benaras... 'Yeğin el’li, güzel; gözalıcı renklerle donanmış saree giyimli bayanlar, ağır, değirmi kalçalarını bu tür konaklama ile toprağa huzurla bırakıp haldır haldır çalışmaya başlıyorlardı...'

Edebiyat, yazınsal metin sessizlik ister, üstbaşlığı var yukarıda. Bu başlık konusunda fazladan bir açıklama gerekmiyor. Tekin SonMez’in ‘BenAras’ adlı romanından bu parçayı sessizlik içinde sunuyorum. Bu blog çok uzaklardan sizlere yaklaşmak ister… Sessizliğin sesi ile varlığını sizlere duyurmak için, konumundan ötürü belki de hep sessizlik isteyecek bu blog. Sessizliğin sesi ile sevgi, içtenlik. Tekin SonMez, […]


Ertuğrul Özkök, nasıl yazıyor… Yazmak ne söz, okumak önemli. Anılar gider belgeler hiç kimseye kalır… ‘Aşk bir gün gibidir, gelir geçer.’ diyor. ‘Eğer önünde gelecek kalmamışsa, sana gerideki hatıralar kalır.’ diyor. İçeri doğru eğik ok ucu, işte tam burada kendisine; kendi öznesinin kalbine girişiyor. O, ucu eğik ok orada! Onu tutuyorum! O ok kalbime girmeyecek, diyorum…

Ertuğrul Özkök, nasıl yazıyor... Yazmak ne söz, okumak önemli. Anılar gider belgeler hiç kimseye kalır...  'Aşk bir gün gibidir, gelir geçer.' diyor.  'Eğer önünde gelecek kalmamışsa, sana gerideki hatıralar kalır.' diyor.  İçeri doğru eğik ok ucu, işte tam burada kendisine; kendi öznesinin kalbine girişiyor.  O, ucu eğik ok orada! Onu tutuyorum! O ok kalbime girmeyecek, diyorum...

Nasıl yazıyor, ne yazıyor; başlığı altında bu blog nicedir beni düşündürüyordu.Hemen hergün gözlerimin önünden tren vagonları gibi geçen sözler, yazılar, haberler; salkım saçak uçuşan metaforlar, eğretilemeler, imgelemler yitip gidiyordu güz yaprakları gibi. En çok da söylenen sözün koştuğu kulvar beni ilgilendiriyordu. Kulvar yerine, kullanılan yazınsal ‘teknik’ demek isterim. Aylar sürdü bu pasif ilgi nedense. Sahaya […]


Sahaf konusu, kitap – insan konusudur. Sahaflık sanatının ağızdan ağıza kulaktan kulağa geçen sözlü bilgilerini, kendi tanımıyla çıraklık döneminde biriktiren Sayın Emin Nedret İşli, yaklaşık 30 yıla yakındır sahaflık yapıyorum, diyor.

Sahaf konusu, kitap - insan konusudur. Sahaflık sanatının ağızdan ağıza kulaktan kulağa geçen sözlü bilgilerini, kendi tanımıyla çıraklık döneminde biriktiren Sayın Emin Nedret İşli, yaklaşık 30 yıla yakındır sahaflık yapıyorum, diyor.

Kağıt üzerinde çizgi, yuvarlak ya köşeli simge, adına harf denilen işaretlerle yaşıyoruz. Bizlere şaşırtıcı gelmeyen bu durum, eskiden yazmaya uzak milyon insan için şaşırtıcı olmalı. Yazı, giz; yazma tılsımı buradan başlar. Söz yazıya evrildi, oluşan teknik bilgi ve yazılım öğrenimi; dönemine göre seçkin bir kast sistemine dönüştü. Eski yakınlarda ‘mürettip’ denirdi bu meslek mensuplarına. Çırak, […]


Nüfus hareketleri, göç ve göçmenliğin sentezi bir öykü kahramanı olan Necla Ülkü Kuglin ile ‘Çocuk Müzesi’ ve yaratıcı drama… Yaşamı, etkin bir hedef peşinde bu noktaya gelmiş. Sinop’da doğmuş, anne ailesi Bulgaristan göçmeni, baba ailesi Horasan üzeri Bağdat, Şam’dan Diyarbakır’a göçmüş bir aile.

Nüfus hareketleri, göç ve göçmenliğin sentezi bir öykü kahramanı olan Necla Ülkü Kuglin ile 'Çocuk Müzesi' ve yaratıcı drama... Yaşamı, etkin bir hedef peşinde bu noktaya gelmiş. Sinop’da doğmuş, anne ailesi Bulgaristan göçmeni, baba ailesi Horasan üzeri Bağdat, Şam’dan Diyarbakır’a göçmüş bir aile.

Bir yerden bir yere göç bu ülkenin, Anadolu’nun  hem genel tarihidir hem de tek tek bireylerin yaşam öykülerini içerir. Bugüne dek Kars’tan Batı’ya göç örnekleri verdik. Bugün daha farklı göç öyküsü var. Necla Hanım bir öykü kahramanı. Yaşamı, etkin bir hedef peşinde bu noktaya gelmiş. Sinop’da doğmuş, anne ailesi Bulgaristan göçmeni, baba ailesi Horasan üzeri […]


Maya Halkı’nın eski kültürleri Guatemala’da yaşar, Antigua’da karnavala dönüşür. Böyle düşsel bir törende yaşamak da var! Örneğin karşıdan gelenleri korumak için yol kıyılarına dizilmiş Romalı askerleri sembolize eden insanlara bakınca, bir an Roma İmparatorluk tacını ve tahtını İstanbul’a getiren ve Başkent yapan I.Constantinus geliyor sanırsınız…

Maya Halkı’nın eski kültürleri Guatemala’da yaşar, Antigua’da karnavala dönüşür. Böyle düşsel bir törende yaşamak da var! Örneğin karşıdan gelenleri korumak için yol kıyılarına dizilmiş Romalı askerleri sembolize eden insanlara bakınca, bir an Roma İmparatorluk tacını ve tahtını İstanbul’a getiren ve  Başkent yapan I.Constantinus geliyor sanırsınız...

Romalı cengaverlerden bir bölümü karşıda. Diz kapaklarına dek uzayan, beyaz zemin dikey çizgili eteklikleri, sağ ellerinde kalkanları… Başlarında miğferleri, gergin sol kolları, ayaklarında çarıklar, bir ucu yere dayanmış imparatorluk mızraklarıyla heykel gibiler. Gözleriyle ufka mıhlanmış, uzaklara bakıyor gibi görünürken kırmızı uçlu mızrakları ile her an kan dökmeye hazırlar. Ne oluyor burada? Nedir tüm bunlar? Ters […]


Bedrettin Cömert’ten Mektup, ‘Sevgili Kardeşim Tekin, Ankara, 27 Şubat 1972, ‘İlk mektubumda, niçin yazı göndermekte geciktiğimin nedenlerini sonra yazarım demiştim. Bir ara oğlum hastalandı. Malûm Ankara’nın bu yılki soğuğu. Peşinden, beş gün 39-41 ateşle yattı ve kızamık çıkardı. Tam 25 gün evde kaldı. Bakacak kimsemiz yoktu. Ben 10 gün mazeret izni aldım.’ ve Bedrettin Cömert’e yetmişinci doğum yılında Tekin Sonmez’den mektup… 29 Temmuz 2010, Stockholm…

Bedrettin Cömert'ten Mektup, ‘Sevgili Kardeşim Tekin, Ankara, 27 Şubat 1972, ‘İlk mektubumda, niçin yazı göndermekte geciktiğimin nedenlerini sonra yazarım demiştim. Bir ara oğlum hastalandı. Malûm Ankara’nın bu yılki soğuğu. Peşinden, beş gün 39-41 ateşle yattı ve kızamık çıkardı. Tam 25 gün evde kaldı. Bakacak kimsemiz yoktu. Ben 10 gün mazeret izni aldım.' ve Bedrettin Cömert'e yetmişinci doğum yılında  Tekin Sonmez'den mektup... 29 Temmuz 2010, Stockholm...

Aylık Yansıma Dergisi’nin sahibi ve genel yayın yönetmeni olarak, ilk sayısını 1 Ocak 1972’de yayınladım. O günkü koşulları, o günkü Tekin Sönmez’i bugün daha yansız bir açıdan görebiliyorum. Sosyal hümanist olarak coşkulu bir dünya ve insan sevinci ütopyası peşinde bireysel bir çıkıştı Yansıma Dergisi girişimim. Bireysel bir tasarımdı benim için. Buna bir girişim, bir tasarım […]


Sarıkamış 1936 imgelemi; Sanat gözü olan tek merkezin bakış açısı ve on dört kişinin yansıdığı bu fotoğrafa biz nereden bakacağız. Burada izlediğimiz büyük fotoğraf mekanik bir kayıt değil. On dört ayrı imgeyi bir erek çevresinde toplayan bu düzen, fotoğrafçının sınırsız sayıda görünüm olanakları arasından seçmiş. Kişilerin yerleri ve giyitleri ile sınırsız sayıda seçim yapabilir. Her değişme farklı izlenim sunar imgeye. Sanatçıdaki bu benzemezlik, biricik olma bilinci, Avrupa’da Rönesans ile ortaya çıkar. Sanat tarihi bilinci, bu fotoğrafla bize ulaşan imge gücünü yaratır. Bu büyük fotoğrafa yansıyan mimari bütünlük, bu fotoğrafçı ve bu fotoğraf neden önemli sorusuna yanıt veriyor.

Sarıkamış 1936 imgelemi; Sanat gözü olan tek merkezin bakış açısı ve on dört kişinin yansıdığı bu fotoğrafa biz nereden bakacağız. Burada izlediğimiz büyük fotoğraf mekanik bir kayıt değil. On dört ayrı imgeyi bir erek çevresinde toplayan bu düzen, fotoğrafçının sınırsız sayıda görünüm olanakları arasından seçmiş. Kişilerin yerleri ve giyitleri ile sınırsız sayıda seçim yapabilir. Her değişme farklı izlenim sunar imgeye. Sanatçıdaki bu benzemezlik, biricik olma bilinci, Avrupa’da Rönesans ile ortaya çıkar.  Sanat tarihi bilinci, bu fotoğrafla bize ulaşan imge gücünü yaratır. Bu büyük fotoğrafa yansıyan mimari bütünlük, bu fotoğrafçı ve bu fotoğraf neden önemli sorusuna yanıt veriyor.

Bu fotoğrafta ne var? Bu konuya neden dönüyorum? ‘Fotoğraftaki her bir birey üzerinde tek tek çalışan bir sanat gözü var,’ dedim önceki yazılarda. Karşısında kıpır kıpır on dört çift göz! Bu sanat gözü olan tek merkezin bakış açısı ve, on dört çift gözün baktığı, on dört çift bakış açısı bu fotoğrafta söz konusudur. On dört […]


Bu kitabı sahaftan satın aldım. Kitabı bulan ikinci kişi de kitabın başka sayfalarına bu kez önceki notları, bazı yerde çizerek kendi düşüncelerini yazmış. “Biraz önce Taksim’e çıktığım tramvay, çıngırak vura vura aşağıya doğru geçti. Ben o sırada tam ortalardaydım. Kalabalık beni aşağı doğru itiyordu. ‘Tramvay sesi, sanırım, bu sel suları gibi dizginsiz geçip giden insanları uyardı. ‘Çok ani darbe gibi bir dalga yüklendi ortaya. Ben sol omuzumla bir inşaat kalasına çarpmadan önce, sağ omuzum ve kafam tramvayın ön tamponuna çarpar çarpmaz, kulağım uğuldamaya başladı…”

Bu kitabı sahaftan satın aldım. Kitabı bulan ikinci kişi de kitabın başka sayfalarına bu kez önceki notları, bazı yerde çizerek kendi düşüncelerini yazmış. "Biraz önce Taksim’e çıktığım tramvay, çıngırak vura vura aşağıya doğru geçti.  Ben o sırada tam ortalardaydım. Kalabalık beni aşağı doğru itiyordu. ‘Tramvay sesi, sanırım, bu sel suları gibi dizginsiz geçip giden insanları uyardı. ‘Çok ani darbe gibi bir dalga yüklendi ortaya.  Ben sol omuzumla bir inşaat kalasına çarpmadan önce, sağ omuzum ve kafam tramvayın ön tamponuna çarpar çarpmaz, kulağım uğuldamaya başladı..."

Daha önce birisi tarafından çizilerek okunmuş bir kitap… Bu kitabı sahaftan satın aldım. Bu kitabı ilk alan kişi notlar düşmüş, kitabın ilk sayfasına; “Beyoğlu Belediyesi önünden kıvrılıp tramvay meydanına çıkan yokuşu yürüyerek Tünel’e çıktım. Bir kitap bir vitrinde ilgimi çekti. Bana tuhaf bir ışık kırılması ile el salladı, daha doğrusu. Unutulmuş insan gibi oradan el […]


Sahaf, kitap.. Kitaplar çocuklar gibi doğar, insanlar gibi büyür, tüm canlılar gibi yaşlanır ve doğal ölürler. Çağlar boyu, insan hem kitap yazmış hem de o kitabı hemen orada öldürmek istemiş. Kitaplar öldürülmesin ve yaşasın ve Sayın Selma Güner ile söyleşi

Sahaf, kitap.. Kitaplar çocuklar gibi doğar, insanlar gibi büyür, tüm canlılar gibi yaşlanır ve doğal ölürler. Çağlar boyu, insan hem kitap yazmış hem de o kitabı hemen orada öldürmek istemiş. Kitaplar öldürülmesin ve yaşasın ve Sayın Selma Güner ile söyleşi

Kitaplarla ilgili giz peşinde değilim. Kitaplar çocuklar gibi doğar, insanlar gibi büyür, tüm canlılar gibi yaşlanır ve doğal ölürler. Bazı kitaplar tehlikeli sayılır, öldürülür. Ne olursa olsun kitap öldürmenin çeşitli yolları vardır. Çağlar boyu, insan hem kitap yazmış hem de o kitabı hemen orada öldürmek istemiş. Kitap neden öldürülmeli? Yazıldıktan sonra neden öldürülmek istenir kitap? […]


Sahaflar kitapçılar… Kitapevi sahaf nedir, ne değildir ve ikisi arasında oluşan bağ, bağlantı nedir diye düşünerek, Kohen Kitabevi’ne hızlı bir ziyarette bulundum. Böyle bir kitabevi ortamında, kitaplara yakın çok yakın doğup büyümeyi hayal ederdim, o koşullarda varoluşma düşü sarardı bir yazar olarak zihnimi. 1918’de kurulan, Türkiye’nin en eski kitabevi Kohen ve Sayın Sapan ile söyleşi

Sahaflar kitapçılar... Kitapevi sahaf nedir, ne değildir ve ikisi arasında oluşan bağ, bağlantı nedir diye düşünerek, Kohen Kitabevi’ne hızlı bir ziyarette bulundum. Böyle bir kitabevi ortamında, kitaplara yakın çok yakın doğup büyümeyi hayal ederdim, o koşullarda varoluşma düşü sarardı bir yazar olarak zihnimi. 1918'de kurulan, Türkiye'nin en eski kitabevi Kohen ve Sayın Sapan ile söyleşi

Kitapevi sahaf nedir, ne değildir ve ikisi arasında oluşan bağ, bağlantı nedir diye düşünerek, Kohen Kitabevi’ne hızlı bir ziyarette bulundum. Tünel Geçidi diye de bilinen bu duygu yükü ile dolu ortamda, hep ilgimi çekerdi vitrini ile Kohen Kitabevi nedense. Böyle bir kitabevi ortamında, kitaplara yakın çok yakın doğup büyümeyi hayal ederdim, o koşullarda varoluşma düşü […]


Sarıkamış 1936 blog adresine otuz beş yıl yollarda kalan, labirentlerde yiten bir mektup nasılsa geldi… Onu bir bekleyen de vardır! Her mektup, kendisini bir bekleyen vardır diye yola çıkar. Bu nedenle eski mektup zarflarında kanat simgeleri vardır. Mektup bu kanatlarla uçar ve bekleyene ulaşır türü söylenceler de işitiriz.

Sarıkamış 1936 blog adresine otuz beş yıl yollarda kalan, labirentlerde yiten bir mektup nasılsa geldi... Onu bir bekleyen de vardır! Her mektup, kendisini bir bekleyen vardır diye yola çıkar. Bu nedenle eski mektup zarflarında kanat simgeleri vardır. Mektup bu kanatlarla uçar ve bekleyene ulaşır türü söylenceler de işitiriz.

‘Fotoğrafta dört kardeş ve dördü de evli oldukları için dört çekirdek aile imgelemi var. Yepyeni özlükleriyle dört çekirdek aile imgelemi,’ diyerek 1936 Sarıkamış adlı blog kulvarında koşmaya ara verdim uzunca bir süre. Evet! Özlükleriyle dört çekirdek aile imgelemi veren birisinden, bu satırların yazarına bir mektup var. Mektup uzunca bir yoldan gelmiş! 7.4.1976 günü ile ilk […]


Simurg kurucusu İbrahim Yılmaz ile söyleşi; sahaflar ve kitapçılar, kitapçılar ve sahaflar; Sahaf sözcüğü Türkçe değil. Bu çevrelerde alışılmış, kullanım yerini algı ve olgu kapsamında sağlamlaştırmış sahaf ve sahaflar, kitap ve kitapçılarla işlevsel işbirliği içinde. İşlevsel işbirliği ortak paydası var bunların arasında. Bir anlamda biri ötekinin uzantısı. Bugün yeni basım bir kitap, yirmi yıl geçmeden sahaflarda bulunabilir. İşlevsel işbirliği ortak paydası budur. Sahaf sözcüğü köken olarak insan zihninde aykırı bir yer tutmaz bu ortak payda nedeniyle.

Simurg kurucusu İbrahim Yılmaz ile söyleşi; sahaflar ve kitapçılar, kitapçılar ve sahaflar; Sahaf sözcüğü Türkçe değil. Bu çevrelerde alışılmış, kullanım yerini algı ve olgu kapsamında sağlamlaştırmış sahaf ve sahaflar, kitap ve kitapçılarla işlevsel işbirliği içinde. İşlevsel işbirliği ortak paydası var bunların arasında. Bir anlamda biri ötekinin uzantısı.  Bugün yeni basım bir kitap, yirmi yıl geçmeden sahaflarda bulunabilir. İşlevsel işbirliği ortak paydası budur. Sahaf sözcüğü köken olarak insan zihninde aykırı bir yer tutmaz bu ortak payda nedeniyle.

Yeni kitapları da izleyen ve sayısı çok az kitapların özel yeri Simurg’u kuran İbrahim Bey görüntüde. Veysel Batmaz, beni İbrahim Bey’e götürdü ve tanıştırdı. Parmakkapı’da ikinci kat bir yerdi. Ardılı gidişim, kısa bir an, İbrahim Bey bir süre kayboldu ve elinde ‘Kanatsız Kuş’ adlı şiir toplamı kitabımla döndü. “Oğlumun adına..’ dedi. Böyle insanın içine işleyen […]


Tünel’den Taksim’e çıkan tramvayda ‘Pera da İstanbul’ adlı kitabı yere düşürdüm…

Tünel’den Taksim’e çıkan tramvayda ‘Pera da İstanbul’ adlı kitabı yere düşürdüm...

Yolda, metroda yürüyen ve hem de kitap okuyan insanlar var.. bir defasında Brooklyn Köprüsü üzerinde kitap okuyarak yürüyen birini gördüm. Merak ettim! Ne kadarıyla o yazının içinde? İçinde ise üzerinden yürüyerek geçtiği ırmağı o sırada gördü mü, diye not düştüm geçenlerde. Sahaflarda elime geçen yapıttan sözetmiştim. Yan boşluklar, sayfa altı yazılmış kimi yerleri çizilmiş bu […]