Gılgameş Efsanelerine, Hammurabi yasalarına bir kurşun atımı uzaklıkta bir toprak parçası Diyarbakır’dan izlenimler…
Bir kent nasıl, hangi ölçütle gerçeğe yakın betimlenebilir? Ne tür imgelemler öne geçer ve o kent o imge ile çağları aşar. Çağları bırakalım da günümüzün imgelem gücüne bakalım bir.Çocuklar, kadınlar, gençler, evler, araçlar, caddeler, anıtlar, tarih, coğrafya, ekeonomi ve başka konular ve olgularla betimlenebilir. Örneğin getirisi olarak bir kentte turizm öne geçer Mardin gibi. Bir […]
Rönesansla mayalanan ‘birey’ ve ‘ben’ olgusunun gelişimi ve mektup ve yazarın bir genç adam olarak portresi… ve Kırk yıl önce Yansıma Dergisi düşünce emekçileri arasına istençle ve içtenlikle katılan ve TÜYAP 10. Bursa Kitap Fuarı’nda (10-18 Mart) karşınıza çıkacak olan Veysel Batmaz, Necati Mert, Ahmet Özer ve Mehmet Güler.. derginin genel yayın yönetmeni Tekin Sönmez için de gurur ve onur belgesi oldular.
Mektup yazmak uygarlık ve çağcıl olma göstergesi.. coşku içerir.. Romansla dolup taşar ya da melankolik duygular taşıyabilir mektup. Fakat ne olursa olsun, ona mektup diyebilmemiz için, ondan ne tür özellikler istenir. Üstü nasıl yazılırsa, o, kağıt olmaktan çıkar ve mektup olur? İşte bunun örneği elimizde. Mektubun okumuşlar arasında doğduğu ve geliştiği biliniyor. Değerli İzleyici, Köylü […]
İstanbul ve Nedret Bey tarihine doğru gidiyoruz. Yetmişli yıllar.. Bu tür anlatılar bir tür tarih zincirine bağlanarak akıp gidiyor. Burada tarih sözü çok abartılı gibi görünebilir. Bireyin tarihini, öznel de olsa küçümsemek olmaz.
Her insan yer ve içer; bu yaşamsal bir zorunluluk, böyle diye her insan okuma yazma eğilimi ile doğacak diye bir ölçüt var mı? Bakın kimileri okuma, kimileri yazma olmadan yaşayamaz tıpkı ekmek gibi su gibi. Bunlara kitap mecnunları diyorlar söz aramızda! Herkes neden sahaf olamaz, diye bir başlık altında yola çıktık. Tuhaf bir şekilde top […]
Rönesans İstanbul’da olacaktı… ‘Pera da İstanbul’ adlı kitabımda bu konuda ortaya attığım bir tez var, şöyle ; II. Mehmed (Fatih).. İstanbul’un anahtarları eğer ona, II. Mehmed’e verilmeseydi Don Kişot’un yazarı Cervantes Beyoğlu’nda, Galata’da doğacaktı. İstanbul Roma İmparatorluğu başkenti… Turkuaz renkli takım, topa hakim, Püzant Bey ve Nedret Bey sahada…
İstanbul üzerinde ben defineci gibi görüyorum kendimi, dedim. Bakın nereden nereye! Ok yaydan çıktı artık, buralara sürükleyeceğini bilemezdim. Neyse ki İstanbul’da kendi sahamızdayız.Değerli izleyici, Varsayımlar sonuç vermez evet, fakat kültür tarihi konusunda kırılmalar da konuşulabilmeli. İstanbul Roma İmparatorluğu başkenti, daha önce de değindim, bunu unutmayalım. Bugünkü söyleşi bu açıdan fantastik dalgalı bir deniz gibi sürüklüyor. […]
Enderun ile başlayan sahaflık öyküsü, Nedret Bey tarihi de var fakat sadece sahaflık değil, İstanbul tarihi üzerinde koşuyoruz… Sayın Nedret İşli ve Sayın Püzant Akbaş ile söyleşi
Sahaflık mesleğinin özel bir alan olduğu iyice ortaya çıktı. Gün geçmiyor ki yeni şeyler öğrenmeyelim bu konuda. Kapalı bir alan neredeyse. Bir anlamda bu kapalı alanın kapakları üzerinde birikmiş tozları alıyor ve izleyiciyi açılan labirentlere buyur ediyorum. Daha gidecek yolumuz var. Şimdi farkına varmadan bir sahaflık tarihi, İstanbul sahaflık tarihi üzerinde koşuyoruz, duruyoruz, söyleşiyoruz. İki […]
İstanbul sahaflık tarihi üzerinde koşuyoruz, duruyoruz, söyleşiyoruz. İki konuğu bilemem fakat, ben defineci gibi görüyorum kendimi. Ok yaydan çıktı artık, bu konunun beni buralara sürükleyeceğini bilemezdim. Enderun ile başlayan sahaflık öyküsü, Sayın Nedret İşli ve Sayın Püzant Akbaş ile söyleşi
Sahaflık mesleğinin özel bir alan olduğu iyice ortaya çıktı. Gün geçmiyor ki yeni şeyler öğrenmeyelim bu konuda. Kapalı bir alan neredeyse. Bir anlamda bu kapalı alanın kapakları üzerinde birikmiş tozları alıyor ve izleyiciyi açılan labirentlere buyur ediyorum. Daha gidecek yolumuz var. Şimdi farkına varmadan bir sahaflık tarihi, İstanbul sahaflık tarihi üzerinde koşuyoruz, duruyoruz, söyleşiyoruz. İki […]
Keloğlan Yollarda… Salına salına bir öne, bir arkaya; dal bacak, sıska gövde düştüm yollara yollara… Beşinci bölüm…
Heybemde ekmek-soğan azığım. Sözleri bir kamçı gibi anacığımın. Salına salına bir öne, bir arkaya; dal bacak, sıska gövde düştüm yollara yollara… Değerli İzleyici, Otuz yıl önce açtığım hayal perdesi açık duruyor. Daha önce dört sunum yaptım. Beşincisi bugün. Keloğlan yolda. Bakalım bizleri nereye götürecek… Sevgi, içtenlik… Tekin SonMez, 07 Nisan 2011, Stockholm Sırtımda düğmesiz iliksiz […]
Leyla ve bir çok Mecnun öyküsü çıktı ortaya, şimdi yeni öğrendiğim sahaflık geleneğinde. Bu topraklarda sahaflar ve kitaplar öyle bir hazine, dahası define sanki… Bu satırların yazarı, ölüme terk edilmiş kitapları kurtaran kitapçılarla karşılaştı. Tam bir yıl önce dün, ilk yayını yaptı. Şöyle ki yayını gerdi ve okunu attı…
Bugün 05 Nisan 2011, Salı. Bu sahaflar kitaplar blog çalışmaları bir yıl önce dün doğdu. Bakınız: http://kitaplarvetekinsonmez.blogspot.com/ Bu konuyu, doğum günü nedeniyle, kent ve insan başlığı altındaki bu blog ile de kutlamak isterim. Doğaldır ki sahaflar konusu kent konusudur ve insan konusudur. Kitap kent ürünüdür. Leyla ile Mecnun ise köy öyküsüdür. Burada bir paradoks var. […]
Sahaf kitap, işte bu blog bir yaşında! Etkinlik ilerledikçe bir de ‘kitap aşkı’ diye bir tanım ortaya çıktı. Turkuaz’da Nedret Bey ve Püzant Bey…
Bugün 4 Nisan 2011. Tam bir yıl önce sol ikinci alttaki kitaplar görüntüsü ile söze başladım. Bir simge, bir anı olarak onu ikinci görsellik olarak bugün yineliyorum. Bu blog; kitap insan faktörü nedir, nasıldır buna biraz da öznel açıdan yaklaşmak için başladı. Spesifik, seçkin ve ayraçlı bir konu olduğu ortada. Özen, ilgi bekliyor. Sahaf kitap, işte […]
Can Yücel’in zulasından şarap çıktı. Bu arama taramada sonrası bir falaka şiiri yazıldı. Şiir açılan, şiire açılan, şiirle açılan her kapı şen olsun…
Yaşam akıp giderken Can Yücel ile ilgili bir haber geldi. Geçmiş yıllara dönük bir haber. Fakat çok ilginç bir haber. Haberson blog için uygun. Şöyle oldu. İlk haberde karpuzun yaşamı bir şiir gibi akıp gidiyor, dedim. Ozanlar buna çok bozuldular. İleti atıyorlar. Diyorlar ki, karpuzun yaşamı, bıçağın altında şiir gibi akıp gidiyorsa, şiirin yaşamı da […]
Beyoğlu, Galatasaray’da bir pasaj var: Aslıhan. Kendi yolunun yolcuları olan kitapları ağırlayan Aslıhan’da, Sayın Ümit Nar ile söyleşi…
Sahaf/kitap blog kendi yolunda ilerliyor. Olgusu ve konusu ile yol çok yazıldı. O yolun yolcusu! Böyle çağrışıma açık bir söylem var. Kitap ve yol! Sahaf kitap blog kendi yolunda ilerliyor. Bakın, bu tümce, bakın bizi nereye sürecek! Yol, insanlar içinse, çıkmaz bir yol olmasın, derler. Bir gerçek var! Her insan, kendi yolunun yalnız yolcusudur. Kendi […]
Zorn 1886’da İstanbul’a geliyor… Zorn skriver i dagbok; ‘Jag hade blivit kär i en flicka,’
Bir kıza aşık oldum! ‘Jag hade blivit kär i en flicka!’ Günlüğüne böyle yazar Zorn. İlk iki kadın şans, kader… …onu bu dünyaya armağan etme vesilesi… Bir seçme seçilme yoktur… Bu dünyaya geliş dosdoğru rastlantıların sonucudur. Doğma büyüme köy kızları olan… nene ve anne arasında babasız büyür Zorn. Onu yolda bırakmayacak Tüm yaşamını kapsayacak üçüncü […]
Ayla ve onun doğum günü ile ilgili bir mektup… Bir edebiyat örneği olduğu için yayınlıyorum. Uzaktan, çok çok uzaktan; ‘yarın daha güzel olacak’ sesiyle ve Ayla görüntüsüyle bu kez koşan ve ekranda gözlerime yansıyan Ayla’ya bakıyorum.
Masalcık görüntülü bir mektup geldi. Bir de fotoğraf geldi. Mektup deyip, geçmeyin… Mektup türü, yazınsal metinlerin, edebiyatın temelidir, dedim iki, üç gün önce bu sütunlarda. Anımsayacaksınız! Bu ikiliyi de, mektup ve görsellik örnekleri olarak yayınlıyorum. Değerli İzleyici, Evet! Bu doğum günü mektubunu, ilişikteki fotoğrafı da unutmadan birlikte izleyelim. Mektup kısaca şöyle başlıyor! “Sayın Editör, tekinsonmez.blog […]
Kapadokya’da etkin aktif insan ve yükselen bir turizm kalitesi var. Kapadokya’da yerel tarihi kim yazacak…
Kapadokya ne demek? Etimoloji bilimine dönük bir araştırma değil bu soru. Bunu, bu bölgenin yerel tarihi ne demektir, anlamında algılamak doğru olur. Yerel tarih, her yerde genel tarihle bütünleşir.Yerel tarih yazıya dönüşmedikçe söz kulaktan kulağa uçar ve yiter. Büyük bölümü ise bilinmez. Yerel tarih, belli evrelerle kara deliklerde kalır. Genel tarih de olmaz. Kapadokya için […]
Mannheim ve Berlin’de iki roman yazan, sergiler açan birisi olarak beni çeken, neredeyse sarsan bir mektupla yüz yüze geldim… Mektup deyip, geçmeyin… Mektup türü yazınsal metinlerin, edebiyatın temelidir…
Açmakta geç kaldığım e-posta kutusundan elime sevecenlikle tutunan, biri yakında diğeri geçen yıl aynı kişinin yazdığı iki mektup var. İşte ilki; ‘Yaklaşık 40 yıl gurbet ve başarılı bir çocuğun öyküsü,’ diye başlıyor. Oberhausen’de konuk edilmiş mektubu yazan kişi. Metin Bey’i ve aile bireylerini tanımış. İkinci mektuptaki konu da şu; sel felaketiyle zor durumda kalan Aziz […]
Kars Platosu, elmastan ve buzdan kristal bir kale kenti Bardız tarihi… Kars Erkek Sanat Lisesi 1950.
Bu fotoğrafta bir Romeo var. Bir mi? Bunların her biri de birer Romeo… Ben, bunlardan sadece Bardızlı Romeo ile ilgili yazıyorum. Bu fotoğrafta gördükleriniz Karslı Romeo/lardır. Sürüsüne bereket! Ayrıca her Romeo da kendisine bir Shakespeare bulsun. Burası da böyle! Benim işaret ettiğim Romeo hangisi? Bakalım, bu fotoğrafta onu tanıyacak mısınız?* 1950’de, Kars Platosu, Bardız kentinden […]
Anders Zorn och kvinnor. Zorn yaşamını bir üçgen içinde kuracaktır. Üç kadın… Anneanne, anne ve eş. Zengin ve entellektüel bir gelinle birlikte bir burjuva evliliği neyi gerektirirse, o olur.
Zorn, Şubat 1860’da Mora, İsveç’te doğdu. Zorn yaşamını kadınlarla doldurdu. Zorn yaşamını bu üçgen içinde kuracaktır. 1. Anneanne, Hass Karin (1806-1894 . 2.annesi Grudd Anna (1838 -1920). 3.sevgili karısı Emma. İlk ikisini sırası geldikçe tanıdık. Emma Lamm (1860 – 1942)! Kim? Tekstil firması sahibi bir aile Martin Oskar (1824 – 1878) Lamm’ın kızı. Zorn günlüğüne […]
Buenos Aires ve tango! Nedir tango? Kıvrak bir coşku, naz ve utangaçlıktır tango.. Özde, Avrupa’dan yola çıkan nüfus Hareketleri ve kültür şoku ile ortaya çıkan bir yoldur, şöyle ki, kültür kimiliği belirsiz bir masaldı ilk başlarda her şey. İkinci bölüm.
Bir; masal devinin başı kesik, koltuk altında tuttuğu başla, tango yaparak yanıyor gövde. Yanıp yok olmak değil yeniden yaratıyor kimliğini masal devi. İki; masal, Buenos Aires ve çevresinde yaşayan on milyon insanı, geçmişe bağlıyor. Üç; güya bu tarz bir Tango ile özlemlerini açıklayıp zorlukları yenebiliyor bu göçmen ruhlar. Değerli İzleyici… Evet, ruhumu bir süre Buenos […]
Sarıkamış 1936… Kars Platosu Efsaneleri devam ediyor… Doğu Ekspresi ile Ankara’ya gireceğiz, demiştim. Cemal Bey, kardeşi Kemal Bey, iki efsane kardeş yan yana yerde oturuyorlar…
Kars Platosu, Sarıkamış, Ankara ekseni üzerinde iz süreceğiz demiştik. Cemal Bey Efsanesi yeni doğan Başkent üzerinde yükseliyor, diye söze ara vermiştik. Ne oldu? Ankara, 1950’ler ve Cemal Bey Eefsanesi’ne ne oldu? Renkli bir hayat yaşamış, 1924 doğumlu Cemal Bey, unutulmuş bir fotoğrafı koşturur. Sarıkamış 1936 blog dizisi de işte yine buna benzer nedenlerle bu satırların […]
Kars Platosu… Buzdan bir kale kenti… Bardız tarihi ve demirkır ve… süvari ki; Sarıkamış, Kars, Erzurum, Kadıköy, Maltepe, Pendik ; her kim varsa tanır onu… Fikret Bey Efsanesi, 2. bölüm…
Cesaret ilkin sağ köşedeki fotoğrafı tanımaktan değil, onu anlamaktan geçer, dedim ilk anlatıda. Bu kişiyi herkes tanıyabilir. Fakat! O fotoğraftaki duruşu, esastan, özden anladık mı? Bir, bir daha bakalım! Bu duruşun verdiği bir mesaj yok mu? Ben geliyorum, bakın buradayım.. gibisinden… Seksen yıla, hiç eksilmeden yüz yıla yayılacağını, süreceğini imleyen bir duruş değil mi? Onu […]
Gılgamış da beş bin yıl önce ölümsüzlük peşinden koştu. Immortality and art! Ölümsüzlük ve sanat! Why art is immortal?
Ölümsüzlük! Sanat ve ölümsüzlük… Sanat neden ölümsüzdür? İnsanlık ölümsüzlük peşinde düş görüyor. Bundan olacak, ölümsüz sözü çıkar karşımıza kimi olaylar ya da kimilerinin dünyasal varlıkları için. Bu konu çok su götürür evet. Fakat ölümsüz olan nedir? Birlikte düşünelim. Değerli İzleyici, Siyaset, sanat, kişileri olduğu gibi, inanç ve din açısından kimi durumları, olguları toplumlara onaylatan ve […]
Adana, Osmaniye, Kozan, İnce Memed romanının memleketi.. kent ve insan olay sarmalında bir roman konusu, ilk asker cerrah hanım Sayın Üner Erden…
Sağ köşede bir fotoğraf var. Kıvırcık dalgalı saçlarıyla omzunun üzerinden bakıyor. Size baktığını sanacaksınız! Değil çok uzaklara, ötelere bakıyor. Geleceğe bakıyor daha doğrusu ve geleceğin ne olduğunu biliyormuş gibi gülümseyerek üstelik. Bir kahin okumuş geleceğini de, öyle özgüvenle duruşunu izliyorsunuz. Fotoğraf canlanıp konuşuyor. Diyor ki; ‘Bizim çocukluğumuz çok mutlu geçti’. Onun gülümseyişini şimdi daha iyi […]
Stockholm, metropoliten Başkent. Stockholm salt bu değil! Bilim / kültür dünyası için gözde Nobel Ödülleri kenti. Kitaplar kenti… Fakat Gazete okur sayısı düşüyor. ‘Den samlade upplagan för svenska dagstidningar backade med 3,6 procent under 2010.’
Stockholm salt bu değil! Bilim, kültür dünyası için gözde Nobel Ödülleri kenti. Kitaplar kenti… Birkaç klm’lik, dünyanın en uzun kitap sergisi buradadır. Dünya ve nüfus oranlarına göre öteki kentler; en çok kitap.. bu kentin yüreğinde zenit marka bir saat gibi ömür sayacını aşarak yaşar evet. Stockholm bu kentin adı. Yüzde yüz okur yazar oranıyla dinamik […]
Zorn dünya müzelerinde… 150 yıl önce yoksul bir köy çevresinde babasız doğdu, ninesinin yanında büyüdü.. renk ve ışık büyücüsü.. etkili bir öykü…
Anders Zorn’un yaşamı yoksul doğan bir oğlanın klasik bir masalı gibidir. Çok çalıştı, ün ve onur kazandı. Sonunda dünyada sayılı, saygın bir ressam oldu. Yüz elli yıl sonra, bugün sanatıyla yaşıyor. Onur ve zenginlikle evine, yurduna, köyüne galip bir insan olarak döndü. Başarılı bir sanatçı olarak geçmişinden fazla söz etmedi. Kişisel arkaplanının örneğin babasını, bir […]