‘Fotoğrafta dört kardeş ve dördü de evli oldukları için dört çekirdek aile imgelemi var. Yepyeni özlükleriyle dört çekirdek aile imgelemi,’ diyerek 1936 Sarıkamış adlı blog kulvarında koşmaya ara verdim uzunca bir süre.
Evet! Özlükleriyle dört çekirdek aile imgelemi veren birisinden, bu satırların yazarına bir mektup var. Mektup uzunca bir yoldan gelmiş!
7.4.1976 günü ile ilk sayfasında belgesel simgeler taşıyan mektup neden bu denli gecikti bilemiyorum. Otuz beş yıl yollarda, belki de labirentlerde izini yitiren mektup, evet sonunda birkaç gün önce Stockholm’de beni buldu.
Ter içinde kalmıştı mektup ve ağlamaklı bir sesle, biraz da sesine nostalji tınısı vermişti ve postacı tarafından kapı boşluğundan içeri atıldığında, “oohh” diye ses çıkarmıştı.
Değerli İzleyici,
Bu ses üzerine dış kapıya yaklaştım ve yerde yatan mektubu gördüm. Mektup iki burun kanadını biraz da düşkırıklığı ile ve biraz da hüzünlenmiş olarak açıp kapatıyor ve göğüs kafesi derin derin inip kalkıyordu.
İlk başta algı pencereme yansıyan aynada, zihinsel olarak kavrayacağım hiçbir şey, bir simge ve belirti görünmedi.
Onu bir bekleyen de vardır! Her mektup, kendisini bir bekleyen vardır diye yola çıkar. Bu nedenle eski mektup zarflarında kanat simgeleri vardır. Mektup bu kanatlarla uçar ve bekleyene ulaşır türü söylenceler de işitiriz.
Aradan otuz kırk yıl geçse bile, tozlanmış raflardan yorgun bir kitap düşer, kurumuş cilt astarıyla kırışık bir sayfa açılır, çok çok tuhaf bir şey olur ve apansızın loş bellek duvarına ‘erişir menzil-i maksuduna aheste giden..’ dizeleri yansır. Sonunda nasılsa bir mektuptur, uzun yoldan gelmiştir, yanlış bir adres de olabilir ve tez elden böyle bir durumda hemen postahaneye gerisin geri iletebilirim ve gerçek adrese ulaştırılır, diye hızla düşündüm. Başkası için değilse yine de olsun ben onu konuk edebilir, ömrüm yettikçe kendisine bir yer verebilirdim. İster istemez zarfı açtım.
İşlek bir el yazısı ile kaleme alınmış üstteki yarım sayfada şunlar okunuyor; ‘Oturduğumuz köy Coruh Vadisi’nin başladığı Soğanlı Dağları’nın Kuzey Yamaçları arasında Coruh’un başladığı dere içindedir. Üzerimizden alev çıkararak geçen kurşunlardan ürker hemen içeri girerdik. Sonradan anlıyorum ki Doğumuzdaki tepelerde Rus, Batımızdaki tepelerde Türk Ordusu gece çatışmaları…’
Aşağıda gördüğünüz mektup, 1936 Sarıkamış logosundaki fotoğrafta en sağ uçta ayakta duran ve çekirdek ailenin en küçük kızı ile evlenen damattan geliyor. Böyle otuz kırk sayfa, küçük boy kağıtlara, iki yüzü de kurşun kalemle yazılmış mektubun ilk sayfasını birlikte izleyelim.
Sevgi, içtenlik…
Tekin SonMez, Stockholm, 27 Nisan 2010