Beyaz Pardösülü Adam’dan sonra bu kez Yeşil Pardösülü bir Adam mektup gönderdi. Bu mektup, Stockholm’den. Fotoğraflarla birlikte değiştirmeden yayınlıyorum. T.S.
‘Sayın Yazar,
Blog çalışmalarınızı gördüm. Washington ve New York kaynaklı kısa mektupları okudum. Bu konudaki görüşlerimi size iletmek isterim. Kısacası, ileri sürdüğünüz görüş açıları beni fazla ilgilendirmiyor. Bununla birlikte bana göre şunlar da var.
Her ne kadar uzman olmasam da (sezdiğim kadarıyla); “mektup türü, mektup yazmak” gibi özel konularda farklı bir yol izleyerek kalem oynatmayı seviyor olmanız, tümce kuruluşlarınıza yansıyor. Bu iyi midir, nedir bilemem. Bir bakıma anlatım özellikleri, açıkçası anlatım özellikleri benim merak ettiğim konular değil.
Ben, dil çalışması gerektiren yazım tekniklerinden çok, görsel olan anlatım ile ilgilenirim. Görüntü, evet! Görüntünün dili… ve görüntü anlatımı… Kapı, pencere, duvar, nesneler, şeyler, eşyalar; objelerin duruşları ne söylüyor? O duruşları bu nesnelere kimler verdi? Neden?
Bu nesnelerin arkaplanlarında, onların yapılma sürelerinde neler oldu? Bu objeleri yapanlar kimlerdir, nasıl yaşadılar, nerede doğdular? Aileleri nasıl bir topluluktu; neden başka tür değil de bizim gördüğümüz konumda yaptılar? Bu nesnelere bakarak, onların arkasındaki dili; görünmeyeni, saklı anlatımı merak ediyorum.
Çağımızın eğilimi de budur. Örnek mi istersiniz? Aşağıda sunuyorum. Evet az olsa da siz de fotoğraf yayınlamaktasınız. Ben de bu yolu denemek isterim. Buyurunuz! Fotoğraflar ilişikte.
Fakat sizden bir beklentim var. Size ilettiğim görüntülerden yola çıkarak düşüncelerinizi bana yazar mısınız? Konu nedir, diye ayrıca sormaya gerek var mı? Simetrik bir yapının giriş merdivenlerine yaklaşan bir adamı sunuyor ilk görüntü. Bakın, farklı açı veren bir başka kare ile sizi bu soru külfetinden kurtaracağım. Bu görsel malzemenin vereceği bilgi için ayrıca yazmamı ister misiniz?
Bakın, Yeşil Pardösülü bir adam bir yapının merdivenlerine sokuldu. Evet simetrik bir yapının girişi, oraya yaklaşan Yeşil Pardösülü Adam kapıya dayandı. Kapının yanında, ikinci karede bir afiş var.
Bakın, bakın ikinci karede gördüğünüz pano ilginç değil mi? Bu iki slayt size bir anımsatma verir mi bilemem. Belki de; “nereden bu fotoğraflar,” diye soracaksınız bana?
Olur ya anımsamakta zorlanabilirsiniz. Bakın, farklı açı veren bir başka kare ile sizi soru külfetinden kurtaracağım. Buraya kadar olanlarda anlaşılmadık bir durum yok sanırım.
İlk görüntüde giriş merdivenlerine yaklaşan adam, ikinci karede panoya bakıyor. Kısacası Yeşil Pardösülü Adam kapının yanında bu duyuruyu okuyor. Hani mektup üzerine varyantları olan görüşler yazıyor ve yayınlıyorsunuz da! Oysa bir de; “bir fotoğraf nasıl okunur” konusu var. Yanılıyor muyum? Size ilettiğim fotoğrafların da bir dili var sanırım. Neler yazıyorum! Olmaz mı!
Tamam! Mektup yazma teknikleri ve “biçem” konusuna itiraz etmiyorum. “İnsan kullandığı dili, teknik kullanım açısından işleye işleye işlek kılabilir,” sözünüze de katılırım.
İyi de, mektup salt teknik konuları mı içermeli? İlettiğim görüntülerdeki afiş, (siz duyuru deyin isterseniz,) bakın, konuşma/düşünceleri yazma serbestliği konusunda insanlara çağrı çıkarmış.
Belki bu çağrı sizin işin daha ilginç bir alan olur. Bilemem… Üçüncü fotoğrafı ise, bu yeri/mekanı anımsamanız için ayrıca ekledim. Merak edersiniz diye, İsveççe tümceyi de yazıyorum.
“Yttrandefrihet- var gor grensen?” (Freedom of Speech) Türkçesi şöyle olabilir; “düşünceleri açıklama” veya “konuşma sınırları nereye gidiyor?”
Sormak istediğim şudur, hani, “mektup, mektup” diyorsunuz da; “düşünceleri açıklama” gibi bir sınırı var mıdır mektup yazmanın? Daha düzgün bir soru şöyle; mektup yazmada ifade etme sınırları olur mu? Hoşça kalınız… Saygılarımla…’
Stockholm, İsveç
Not;Fotoğraflarda; Konutun en üstünde “Svenska Akademien” yazısı var. Orta kapının camında; “Nobel Museum” tümcesi de görünecektir. Son fotoğraf ise Gamlastan.