Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde başlayan ve ikinci çeyrek dolmadan hızla atak yapan Batı’ya dönük nüfus hareketleri..
boş kalan köyler ve farklı insan dalgaları ile Kars Platosu insan haritasına bir damga vuruyor. Evet!
Soruyorum; Bu satırların yazarına göre boş kalan köyler..
farklı insan dalgaları ile Kars Platosu insan haritasına damga vuran bir şey var.
Bu nedir? Yineliyorum! Batı’ya dönük nüfus hareketleri…
İyi de nüfus hareketleri neden Batı’ya dönük?
Bakın işte size bir araştırma konusu daha!
Şimdi yukarıdaki sözün altını elbirliği yaparak dolduralım! Tarih bilinci adını koyalım!
Bir kez duygusal olmayalım!
Şunu kesin bir tarih sınırı olarak ussal planda ortaya koyalım!
Çok basit bir soru daha! Kars Platosu’nda geçen yüzyılın ilk çeyreğinde neler oldu?
Kars Platosu bu tarihe dek Çarlık Rusya toprakları olarak adlandırılır.
Burada gündem olan Kars Platosu anlatıları, bir ucu ile Ekim 1917 ‘Bolşevik Devrimi’ öncesine gider.
Bir ucu ile bugünkü evrilmeler içinde yar alır.
Araştırma ve keşif masamızda çekirdek bir aile var. Anne, baba ve iki erkek, üç kız beş çocuklu bir aile.
Bu çekirdek aile, doğum tarihleri ile Çarlık Rusya sınırları içinde görülüyorlar.
Bu ailede beş çocuktan en büyükleri olan Fettah Bey… Tarihsel perspektif içinde bir efsanedir.
Yüzyılın başlarıyla bu ailede lokomotif olmuş Fettah Bey konusunda, elimizde yeteri kadar bilgi ve belge yok.
Değişik söyleşilerle, dar alanda fotbol oynayan bir topçu gibi kimileyin santrafor kimileyin kaleci gibi, on bir kişilik takım yerine kan ter içinde tek başına bir koşu tutturdu bu satırların yazarı, gidiyor. Bakın şurası çok önemli!
Daha 1920’ye gelmeden ailenin çekici gücü, lokomotifi olan Fettah Bey’in oluşum evrelerini de içeren genç söylenceler dönemine,
şöyle ki gençlik efsanelerinin arkaplanına bakmadan edemiyorum.
Fettah Bey’i varoluşturan ve aileye ve topluma hazırlayan hem çevrede hem de evlilik önceleri çekirdek ailede,
Fettah Bey’e karizmatik önderliğinin temelini sağlayan bir eğitimi var.
Bu eğitim iki dilli, çok kültürlü bir yaşam gustosu içeriyor.
Bu eğitimin iki dilli olma koşullarını ona hazırlayan sosyal, siyasal ve ekonomik tabloya bakalım.
Şurası bir gerçek, bu koşulların merkezinde kargaşa ve büyük bir kaos var.
Şöyle ki; Osmanlı’nın çözülüş, çöküş yılları, periyodik evrelerle Kars Platosu’nu saran ve uzun yıllar süren belirsizlik rüzgarlarının şiddetle estiği; sosyal/siyasal/ekonomik güçler dengesi planında; Batı’nın Doğu uzantısı Hıristiyan Çarlık Rusyası ile Orta Doğu’nun Batı uzantısı İslam Şeriatçısı Osmanlı’nın kamplaşması ile Kafkasya’da yaratılan boşluğun hangi güçler tarafından doldurulacağının kestirilemediği yıllar; Doğu’dan Batı’ya süren nüfus hareketlerinin arkasında bu kaos var.
Daha önce yayımladığımız Keramettin Bey ile yapılan bir söyleşiden alıntı;
‘Ninem (Mahbube Hanım) fevkalade ileriyi gören bir Osmanlı kadını.. Rus okulu açılınca rahmetli ninem babamı okula gönderiyor. Babam, Bardız Rus ilkokulunu bitiriyor. (Bkz: http://karstekinsonmez.blogspot.com/21 Mart 2010)
‘Öğleden önce Osmanlıca, öğleden sonra Rusça. Rus okulunu Bardız’da iki kişi okuyor, birisi babam. Karahamza’da Rus Ortaokulu var. Sarıkamış yakın, ninem babamı oraya gönderip ortaokulda okutturuyor, ortaokuldan mezun oluyor.'(Bünyan, 24 Temmuz 2008)
Görüleceği gibi, Fettah Bey’in oğlu Keramettin Bey’in, her tanımlamasında, “ninem babamı Rus okuluna gönderiyor,” vurgusu var.
Baba Şerif Efendi ve anne Mahbube Hanım konusunda çok fazla belge ve bilgi yok elimizde.
Bununla birlikte Mahbube Hanım modern bir anne gibi ilk oğlu Fettah Bey (sağda tek erkek kardeşi ile) için aile olanaklarını seferber etmiş.
Anadili/yaşam dili olarak Türkçe, ‘öğleden önce yazılım Arap-Abecesi-Osmanlıca, öğleden sonra Rusça-Kiril abecesi, Fettah Bey’in arkaplanında bir omurga olarak onu öteki kardeşlerin ve toplumun önüne çıkarır.
Şimdi neredeyiz? Değişen başkalaşan Türkiye ve dünya koşullarında onların mirasçıları üçüncü kuşak nereye vardı?
Çok farklı bir dünyada ‘Soyaile’ logosu ile bireylere yansıyan bu değişim gerçeğini nüfus hareketleri açısından bugün nesnel görebiliyoruz.
Şimdi neredeyiz?
Başkalaşan Türkiye, dünya koşullarında onların mirasçıları üçüncü kuşak nereye vardı?
Değerli İzleyici,
Belkıs (Şenocak) ile Muzaffer Göktaş’in oğlu olan ve ellili yılların sonlarında dede Fettah Bey’in dizlerinin önünde duran (solda aile fotoğrafı) bugünkü ‘Soyaile’ Başkanı Sayın Ahmet Raci Göktaş ile iki yıl önce söyleşi yaptık.
Bu söyleşi yaklaşık yüz yılı kapsayan bir süre açılımı yapmakla birlikte, ilk çekirdek kuşağın ötesinde ayrı bir logo gibi anılan ‘Kasogiller’e dek bir açılım ufku veriyor.
Sevgi içtenlik…
Tekin SonMez, Stockholm
Sevgili Raci Bey, tanışalım. Nereden başlasak! Örneğin Raci! Ailede bu isim geleneksel, dedelerden gelen ad olarak var mı?
Tekin Abi bir de Ahmet’i var anlatayım! Raci’yi Neşe teyzem koymuş. Tabii, bu Avare filmleri modaymış ya o zaman.
Ben 2 Haziran 1956’da doğduğumda, Osmaniye’de, Neşe teyzem de daha o zaman evlenmemiş, annemlerin yanındaymış. Avare filmine gitmişler. Avare filmi, Raj Kapoor. Çok enteresan, Raj Kapoor da hakim oğlu, onun da babası hakimmiş ve Neşe teyzem Raj Kapoor’dan etkilenmiş. Ahmet’i dedem koymuş, Fettah dedem, işte Peygamber’in ismidir.. Ahmet Raci Göktaş, o şekilde.
İsim verme öyküsü.. büyükbaba ve teyze.. Büyükbaba Fettah Bey ve çevresini anımsıyor musun?
Fettah dedemde.. şöyle, bizim oralarda bir şey vardır, okumuş olanlara, efendi denir, ama işte varlıklı, okumamış olanlara, mesela babamın babası Arif dedem, ona Arif Ağa denir, onun lakabı Arif Ağa, hani köyün zengini, diğer taraftaki de zengin ama okumuş Fettah Efendi.
Fettah dedemin konuşmaları tavırları kültürlü bir insan etkisi bırakmış bende. İşte okumuşluğun verdiği bir görüntü. Tavırları, davranışları, ama o genelde her yerde bir disiplin sağlıyordu, yani bir sistem, düzen, bir asabilik de tabii var.
Keşke babamla konuşsaydınız. Yani babam, tabii hep onların içinde yaşamış ve birtakım ilişkiler de kuraraktan, mesela genetik özellikleri, işte, göz rengi.. mesela derdi ki; Bakır Süleyman! Kime derlermiş? Rengi biraz bakıra çalan, ne diyelim, kızıl gibi.. sonra Fettah dedemin babasının Şerif dedemin çok hızlı hızlı ve kesik kesik konuştuğunu söylerdi.
Sevgili Ahmet Raci Göktaş.. (Bkz: http://karstekinsonmez.blogspot.com/) annesi Belkıs Hanım.. mektuplarla da tanıdık. Saygın bir anne oğul anısı var mektuplarda. Bir de Muzaffer Bey var, babanınız, yüksek düzeyde hakimlik yapmış Muzaffer Bey var. Farklı iki kişi.. onlara nasıl bakalım?
Tekin Abi, babamın “kitap okuma” ve “yazı yazma” alışkanlığı yoktu. Babam fakülte (hukuk) mezunu ama hiç kitap okumazdı.
Babamın, bayram ve yılbaşı tebriklerini bile annem yazardı. Annem kitap okuma meraklısıydı, şiirlere düşkündü, el altı defterine sürekli notlar yazardı falan.. böyle enteresan işte, güzel sanatlar, estetik.. babamın o yönü hiç yoktu.
Mesela babam hiç kitap okumazdı. Ama konuşmayı ve tartışmayı severdi, kuvvetli bir hafızası vardı, hafızasına çok güvenirdi.
Bakın mesela babamın bir yönü çok kuvvetli; çok sabırlı, soğukkanlı, onun da başka özellikleri vardı, mantık öne çıkardı her zaman.
Muhakemesi sağlam bir mantığa ve nesnelliğe dayanırdı.
Sevgili Raci Bey, ‘Fettah dedem, o her yerde disiplin sağlıyordu, yani bir sistem, düzen, bir asabilik de var,’ diyorsun. Onun ilerisine, daha ötelere geçebilir miyiz?
Fettah Şenocak’ın.. Yani bir defa babamın, rahmetli, anlattığı, bizim en büyük olan, Kasım dede..
Kasım dede işte, taa işte o, yani iki üç üst dede, Şerif dedenin, babası da değil, belki de dedesi.. Tabii Kasım dede, bir de Mehmet dede varmış. Hatta bir ara Kemal dayım mı, Kasımoğulları diye değiştirmek istemiş soyadını.
Evet, Şenocak yerine.. bu en yukarıdaki Kasım dede, hatta Kaso, Kasolar denir, işte Kasım’dan geliyor.
Kaso, Kasolar bir şey çağrıştırıyor. ‘Şerif dedenin, babası da değil, belki de dedesi,’ dedin. Türkçeden başka dilleri yok mu?
Yok! Türkçeden başka.. hatta babama şaka olarak Cihat dayım; ‘enişte bizim bir tarafımız galiba Kürt,’ derdi.
Çok güzel bir mantık, mesela babam o tür mantıkları çok güzel kullanırdı. Bak derdi, şimdi ben derdi bu yaştayım, ben köy yerindeki dedemleri, (yani şehre gelir insanlar hani unutur, asimile olur, aksanı değiştir) köy yerindeki insanları hatırlıyorum,’ derdi, ‘hiç Kürtçe bilen yoktu,’ derdi.
Çok sağlam bir mantık, babamın bu tür şeyleri çok kuvvetliydi mesela, o zekası kuvvetliydi..
Yani bizim sülalede bir defa Kürt olmadığını söylerlerdi, yani bunu ispatlamak için.. ve çok doğru bir mantık. Ben şu bakımdan, yani şeye aykırı değilim; Kürt varsa var, Ermeni varsa var, yani o konuda çok liberalimdir. Ama gerçekten, babamdaki bu mantık çok doğru bir mantık ve demek ki yokmuş.
Kasım, Kaso’ya dönüşüyor, mitolojik efsane bu kadar mı?
Evet! Kaso! Kasım dede, şimdi bunlar o bölgenin çok zenginleriymiş. Tabii Kaso Ağa işte, Kasım Ağa.. köyde İbrahim’e İbo, Mehmet’e Memo derler, Kasım’a Kaso derler falan. Ve mesela babam derdi ki işte, Kaso Ağa misafirsiz yemek yemiyormuş.
Evet, eve muhakkak bir misafir, muhakkak çağırıyormuş. Yemeği misafirsiz yemezmiş.
Tabii köyün ağası, babamın da işte üst babasından duyduğuna göre, mesela onun kuşağı varmış, kuşakta altınlar falan.
Şimdi burada duralım! Kasım Ağa, annenizin babası Fettah Efendi’nin dedesi mi olur?
Kasım dede, Kasolar’ın atası işte.. taa işte o, yani iki üç üst dede, Şerif dedenin, babası da değil, belki de dedesi…
Söyleşi; Kasım 2009 Ankara/Eryaman
Renkli fotoğraflar; Feryal Özkale Sönmez