Edebiyat, nüfus hareketleri üzerinde kurulu bir okuldur! Edebiyat başka, gezi başka, diyebilirsiniz. Olsun! Edebiyat, yazınsal metin; roman, öykü, deneme başka, gezi başka ise, insan ne olacak?
Bakın! ‘İnsan ve Gezgin’ başlıklı bu blog sizleri şaşırtmasın! Yeniden uzun ince yollara çıkacak değilim! Dünya gezginliğini beklemeyin benden! Bu konuyu şimdilik bıraktım. Daha sonra, o günlerde başımdan geçenleri birer arkaplan olarak, belki anlatmak isterim.
Gazeteci çelik gibi düzgün karekterli olmalı! Meslektaşının çıktığı yolda destek olamıyorsa köstek de olmamalı! Bu meslekte parlak çalışmalara imza atmaya kalkanlar için ilk tuzak en yakın meslektaşından gelir. Gazetecilik bireysel güç ve cesaret isterse de, arkada sana destek olmayan bir klik varsa ancak ölümüne olur o iş.
Ben bir kültür gazetecisi gibi davrandım o günlerde ve gittiğim yerlerdeki insanlar arasında olan tuhaf benzerlikleri ve benzer göründükleri halde benzemezliklerini serbest ve yansız bir gözlemci olarak anlattım. Bu tür yazılarım fotoğraflarımla yan yana bilinen birçok gazetede; Hürriyet, Radikal gibi Doğan Medya organlarında Güney Amerika, Çin ve Hindistan olduğu kadar, yine Hindistan konulu dizi yazılarım Cumhuriyet ve Aydınlık’da yayınlandılar.
Afganistan’a çıkarma yapılmasından hemen sonra Pakistan üzerinden kara yolu ile girişte başlayan ve Celalabad’dan bir gece yarısı bir taksi ile Kabul’a ölüm geçiti üzerinden gidişimi de anlattığım dizi yazılarım Cumhuriyet Gazetesi’nde (5, 12, 17, 23 şubat, 2, 3, 12, 17 Mart 2002) ilk sayfadan verilerek 8 ayrı gün tam sayfa yayınlandılar.
Ben bunları da ‘İnsan ve Gezgin’ çerçevesi içinde görürüm.
Bugün pekçok gazetecinin sanal ortamda yaptığı işlerin ötesinde sanal olmayan bir sanattır ‘insan ve gezgin’ ve 1990’da başlayan ve 2002’de Afganistan ve Ermenistan yazı ve fotoğraflarımla doruğa çıkan bu çalışma evremi, kendi isteğimle noktaladım.
Gurur da duyarım yaptığım bu gerçek gazetecilikle. Bunların çoğu da türüne göre yazınsal metindir. Bunları kitap boyutunda yayınlamayı da bir süre daha düşünmüyorum.
O günlerde yaşadığım arkaplanı ise fazlasıyla anlatmak istemem. Bununla birlikte başımdan geçenlerin birkaçını yazdım.
Tam da Afganistan’a gitme günlerimin öncesinde, üstüne üstlük bir de Cumhuriyet Gazetesi’nin Stockholm muhabirinin, Stockholm Türkiye Büyükelçiliği’nin (orada çalıştığı için) arkasına saklanarak yaptığı oyunlar var; ne gazeteciliğe ne de insanlığa sığar ki bunları o kişi ölmeden önce ‘Reporting Afganistan’ adlı kitabımda açıkladım; ’Sürrealist bir kaos ortaya çıktı! Sırtımdan bir hançer yedim!’*
Üstelik ben Cumhuriyet Gazetesi adına Afganistan’a gidiyorum!..
Daha sonra ‘Sanat Kırk Yıl’ adlı kitabımda bu konuyu arkaplan ayrıntılarıyla yazdım. O ‘ne gazeteciliğe ne de insanlığa sığmayan’ düzeneği kırarak ve bireyliğimle çevremdeki güvendiğim insanlara çok içerden kırılarak içsel ölümü aştıktan sonra, fiziksel ölüme kıl payı yaklaştım Afganistan’da hem de iki kez…
En önemlisi Afganistan sınırını aşarken ‘ölüm kapanı’na düştüm.
Yukarıda değindiğim nedenlerle lojistik destek kesilmişti, tek başına idim ve telefonum bile yoktu. Afganistan sınır kapısı denilen yere elli metrelik boşluğu yürüyüp geçecek ve pasaportumu gösterecektim. Milisler burada beni çekip aldılar ve ara sokaklara girdik… **
İkincisini ise sekiz gazetecinin kurşuna dizildikleri ölüm geçitinde yaşadım. O gece belli noktalarda silahlı milisler beni arabadan indirmek istediler. Taksi şöförü de arabadan inmedi ve bana; ‘İnme! İnersen kaybederiz,’ dedi. Milislerle ağız dalaşı yapmadan uzun uzun konuştu ve yine de sonunda arkadan kurşunlanmayı göze alıp bir anda hızla koptu ve sürdü arabayı ve bir rüya gibi o kabustan uzaklaştık.
Bu tür savaş muhabirliğini de içine alan yaşam deneyiminden sonra dünya gezginliğini beklemeyin benden, diyorum Değerli İzleyici.
Böyle ise bu blog bu adla neden burada?
İnsanlar, hemen herkes günümüzde birer gezgindir! En kolay gibi görünen durumlar var. İstanbul Pendik’ten, İzmit’ten, Adapazarı’ndan yola çıkıp İstanbul Avrupa yakasına her gün iş için gidip gelen insan; Stockholm’den sabah uçağı ile Berlin’e, Malmö’ye, Kiruna’ya giden ve akşam geriye dönen insan, gezgin değil de nedir? Sorarım!
Bu blog nedir ve ne olacak?
Bu blog günübirlik yaşayışta öne çıkan ve önemlisi nüfus hareketleri ile yer değiştiren insan için onunla koşan ve onu gezgin diye algılayan zihinsel bir bellek olacak.
Edebiyat, nüfus hareketleri üzerinde kurulu bir okuldur! Böyle ise bu blog neden, sorusunun yanıtını da ortaya koyacağı ürünlerle verecek.
Bir anlamda bu blog, üzerinde yürüyeceğim taşları döşediğim sırada, hem de o taşların üzerinde yürümemle gelişecek…
Sevgi, içtenlik…
Tekin SonMez
*Reporting Afghanistan,Sürealist Bir Kaos,127-129 2002 NİS Media,İst.
** Reporting Afghanistan,’Ölüm Korkusu, s,71-83, 2002 NİS Media, İst.
Burada yayınlanan fotoğraflar renkliler Afganistan’da, siyah beyaz Hindistan’da Tekin SonMez tarafından çekilmişlerdir.
insan; genel anlamda evrenler gezgini.ruhlar aleminden dünyaya, dünyadan kabre, kabirden bir başka aleme,yol arkadaşı olan bedeniyle gezer bir gezgindir.Ancak her gezgin gezdiği yerlerden habersizdir,bir haber de vermez.Sizin gezdiğiniz yerlerden haber vermeniz ne güzel.