Atitlan Gölü, kıpkızıl dilleri bir fersah dışarıda volkanların alevlerinden çok, suya dönüşen Kızılderili Kadın’ı anlatır. Pedro de Alvarado’nun kanlı istilasıyla başlayan kaçıştan, tecavüze uğramamış kaç yerli kadın Atitlan’a sığınacak? Bu ünlü soykırımda rehin alınmış ya da kölelik kurallarıyla yok edilmiş erkeklerden kalan, hamile kadınlardır bunlar.
Değerli İzleyici,
Guatemala Kızılderili Söylence yurdu Lago de Atitlan’a gidiyoruz şimdi.
Vadiye ulaşacak yollar nereden ve hangi yönden gelirse gelsin şurada, Solola’da kesişirler.. tıngır mıngır.. zil, def ve kasetlerde İspanyolca ezgiler ve otobüsler bu ritmi verir gezginlere!
Şaman bilgesini içine gömen su, Lago de Atitlan gülümsemektedir. Çoğu gezgin bu topraklara vardığında büyüleyici piramitleri, taşlara işlenmiş hiyeroglif anlatısını ve kurban altarlarını görmek ister.
Lago de Atitlan’a böyle kalıtlar, örenler için gitmiyoruz. Renklerin ve desenlerin büyülerinden oluşmuş, kadınların parmaklarından dokuya dönüşmüş tılsımları yerinde tanımaya gitmekteyiz. Doğa kültürü var karşımızda. Tanrıların öfkesiyle yaratılan bir doğa kültür kalıtı evet.
Solola işte tam bu kavşaktadır. Antigua’dan ya da Guatemala City’den ya da Meksiko sınırından La Mesilla’dan yola çıktık. Az gittik uz gittik ve magma ile ergimiş kadın bedenlerinin suya dönüştüğü vadiye yüksekten bakmaktayız şimdi.
Bu satırların yazarı yaşanmış bir ‘gezgin/insan’ hayal perdesi açıyor.
Sevgi, içtenlik…
Tekin SonMez
Stockholm, 10 Ocak 2010Söylence Şamanı şöyle girer söze:
Atitlan Gölü, bugünkü gibi bir Marmara Denizi iriliğinde değildir.
Alevli dilini dışarı sarkıtarak tanrısal öfkeyi dışavuran volkanların eteklerinde, balçık ve magmadan ibaret bir tür bataklıktır orası. Ergiyen magmayı gölün kıyılarına sel suları örneği ağdıran kraterler yurdu ve efsaneler labirenti Atitlan’dır burası. Volkanların güvencelik yerlerine ulaşamayanlar, gecenin gitmesini beklemektedir.
Söylence Şamanı der ki; onlar koştular, sürüne sürüne çıktılar tepelere, emekleyerek ilerlediler yorulunca, elleri kan içinde kalır kalmaz, dişleriyle kökleri tuta tuta volkanların yakınlarına vardılar. Doruklara ulaşmayı başaranlar oldu. Aşağıda gecenin ve karanlığın koynuna düşenler de… Dolunay yoktu o sırada, Samanyolu uzaklardaydı ki, ışık dirhem bile olsa sızmıyordu hiçbir yönden ve yerden. Fakat magmaların da köpürme vaktidir.
Tanrısal öfke kırbacını vurur, volkanlar kusmaya başlar magma ve eriyik özü/nü dünyanın. Aşağıda, volkanların güvencelik yerlerine ulaşamayanlar gecenin gitmesini beklemektedir ki, lavlar işte o kadınların üzerine gelir ve her şey bataklık olan çukuru doldurur.
Kadınlar ve magma birleştikleri zaman suya dönüşür, Atitlan Gölü yükselir. Geride hiçbir iz, yani hiçbir insan bedeni kalmamıştır.
Kaç bin kadının suya dönüştüğünü hiçbir Söylence Şamanı söylemez.
Atitlan Gölü kraterlerin ortasında ve denizden yüzlerce metre yüksekte, o günden sonra ‘kadın anne’ gibi sabırla insanları karşılamaktadır.
Tekin SonMez, 1995, Lago de Atitlan, Guatemala
Tekin SonMez, 11 Ağustos 1997, İstanbul Radikal Gaz.