Kitap okuma yasakları ile ünlü korku çağı yıllarında, kitap kokusu ile çıldırma ‘vakaları’ görüldüğü söylenir.
Buna ‘delilik’ diyenler vardır.
Kitap insan arasında süren mistik ilşikidir bu. Kitap kokusu aslında şöyle ki kağıt mürekkep kokusudur.
İklimler, insanlar, kitaplar bağıntısı tartışılan bir başka konudur.
Şimdi Tommiks Teksas takası ile başlayan bir öykü, Sayın Halil Bingöl ile olan söyleşiyi izleyelim.
Sevgi, içtenlik…
Tekin SonMez
SORU; 66, Eyüp’de Şafak sineması önü, ilk küme burası. Anlaşılan gol peşinde koşuyorsunuz. 83, Beyazıt sahası, 94 sahaflar çarşısı içerisi.. Halil Bey küme yükseliyor.. Bir de ‘meslek pirimizdi’ dediğiniz bir orkestra şefi, milli takım baş antrönürü gibi, Muzaffer Ozak Bey. Saha değişiyor, birinci lige çıktınız, çimen sahaya çıktınız fakat kitap..kitap yok! Peki kitapla nasıl bir bağ alış verişi oldu? Kaç yaşında kitabın kokusu çarptı sizi, evde var mıydı o kitaplar?
YANIT; Evet vardı babadan.. Osmanlıca kitaplar babamdan kalma kitaplarım vardı. Bir ara (maliye muhasebe bölümü mezunuyum) serbest mali müşavirlik yaptım ama bu eski kitap tutkusu beni tekrardan bu işe döndürdü.
SORU;Kitap tutkusu, kokusu babadan kalma kitaplarla mı?
YANIT;Evet, bu böyle değişik bir çikolata kokusu vardır eski kitabın, her eski kitapta olmaz o. Olmuyor, o 30’lu yılların 40’lı yılların kağıdının özel bir karışımı mı diyelim, asitten çıkan bir koku mu diyelim amanla çikolata kokusu gelmeye başlıyor. Vanilyayla karışık böyle çikolatalı bir koku, sayfaları karıştırırsanız zaten o kokuyu alıyorsunuz bu koku beni çok etkiledi. O kokuyu duymak için o kitapların arasından çıkmamaya başladım. Evet. O kokunun arkasından koştum, kitabın sihirli bir kokusu vardır. O koku beni bu kitapların içine sardı sarmaladı ve…
SORU; Şimdi burası çimen saha, birinci lig! Galatasaray Aslıhan pasajı sahası! Kaç yılında geldiniz buraya?
YANIT; Ben buraya 94 yılında geldim. Beyazıttaki durum, ayarı bozuldu. Evet, üstadımızı kaybettik, oranın ayarı bozuldu. Kutup kaybolunca, kutup dediğim yani baş, merkez kutup kaybolunca dengeler bozuldu. O dengeydi.
SORU; Siz ona gelinceye kadar, pir’e gelinceye kadar kitap kokusuyla gidiyordunuz, ona gelince ne oldu koku?
YANIT; Ona gelince iş değişti, koku devam etti, bilgi seviyemiz yükseldi esnaflığın sırlarını bize açtı.
SORU; Sahaflık nedir,tanımlar mısınız, doktorluk gibi mi bu?
YANIT; Şimdi sahaflık efendim, kağıdı bilen, kağıda elini sürdüğü zaman o kağıdın hangi yılda imal edildiğini anlayacak kadar… Evet, kağıdın doktoru, yazının doktoru, kitabın doktoru, cildin doktoru, o cildin hangi yılda yapıldığını malzemesinden baktı mı anlayacak. Sahaf bu! Kitabın alimi. O kadar, bitti…
SORU; Kaç tane böyle alim var şu anda Türkiye’de? Bir isim verdiniz biraz önce Muzaffer bey, o ailim miydi?
YANIT; Şimdi şu anda kaç tane alim var, diyelim iki elin parmağını geçmeyecek. O alimdi. Onun da bir alimi vardı.
SORU; O bir okuldan mı geliyordu yoksa mektepsiz miydi?
YANIT; Bunlar hep mektepsizdir. Okulu yok zaten. Mektebi yok ki bunun.. görerek, biz de burda görmek. Bizim alıp satmak derdimiz değil, görmek.. ‘alamadığıma değil diyor, göremediğime yanarım,’ derdi bizim üstadımız.
Aralık 2009, İstanbul, Beyoğlu, Galatasaray.
*Elyazmaları, Tekin SonMez, Kars Platosu Öyküleri, NİS Media Ya, ilk bası 2004, İst.
Ayrıca bakınız; http://kitaplarvetekinsonmez.blogspot.com/
Çokluk kapının önünde oturur Halil Bey. Pasaj aralığına girince, kapının önüne attığı iskemle ve masa gözünüze çarpar. Masa üstü kutular içinde fotoğraflar bulunur. Halil Bey ceket yerine, içi miflonlu bir yelek giyer çoklukla. Kitaplar arasında yaşamını sürdürmekle mutlu olan seçkin insanlardandır. Kitap onun geçim yolu, geçim kaynağı değildir, izlenimi verir.
Fakat alıcısı gelen kitabı esirgemez, üçe beşe bakmaz verir. Kitabı alan kişiye bakar, o kişi kitap insanı mı, diye.
Kitap insanı, da olur mu, diye sormayın! Kitap insanı okur, ona göre. Üç aşağı beş yukarı para bundan sonra gelir. Aşağıdaki bölümde dönen kitaplardan söz ettik. Soru, yanıt tarzında değil de sözü bir yerinden çekip gittik. Aşağıdaki doğaçtan söyleşi, karşılıklı doğaçtan diyalog kulvarında akıp giden sözcükleridir. Çoğu kısa, kimileyin tek sözcükle imlenen diyaloglar… Bu biraz da Halil Bey’dir…
Sevgi, İçtenlik…
Tekin SonMez,
Stockholm 26 Temmuz 2010
Tekin;Öyle dönen ‘geriye dönen kitaplar’ olur mu Halil Bey?
Halil;Var tabii.
T;Adını hatırlıyor musunuz bazı kitapların?
H;Bir tanesi; Ahmet Bedevi Kuran’ın ‘İnkilap Tarihimiz ve Jön Türkler,’ diye bir kitabı vardı.
T;Bu kitap geriye mi döndü?
H;O kitap, onu iyi hatırlıyorum.
T;Yıllar sonra…
H;Yıllar sonra döndü. Ondan sonra bir kere de bir kitap döndü o da çok enteresan. İçine yazmış, alan kişi “1942 yılında ben bu kitabı sahaflar çarşısından aldım,” demiş. Gene bize geldi o, yıllar sonra, biz de oraya bir not koyduk. “Bu kitap 1942 yılında bu çarşıdan çıkmıştır, şimdi buraya bir not düşüyoruz, tekrar bu çarşıya gelmiştir, bundan sonra tekrar ne zaman geleceği meçhuldür,” diye bir yazı yazdık.
T;Yazdınız!
H;Ve satıldı, gitti. Ne zaman nerde çıkacak belli değil.
T;Buralarda mı satıldı?
H;Hayır Beyazıy’ta, burda olmadı.
T;Yaşayan yazarların kitapları mı daha çok aranıyor sizde?
H;Bizim sattığımız kitapların yazarları genelde yaşamayanlar. Bizde en çok, bende çok iz bırakan, Kemal Tahir ile Orhan Veli’dir. Orhan Veli’nin imzalı kitapları birer ağlama ve hüsran ve çok değişik hisler verir. O imzalar kitabı, çok nadir çıkar imzası, muhakkak altına bir dörtlük indirir. Muhakkak ama, genelde hep öyledir. Veyahutta öyle sözler koyar ki oraya, öyle sözler yazar ki insanı hüzünlendirir. Kemal Tahir sadece kuru bir saygılarımla diye geçer, genelde yıl tarihini atar; tarih, gün tarihini vermez.
T; Kemal Tahir, gün tarihini vermez mi?
H;Hayır! Ama Orhan Veli ve Orhan Kemal çok açık seçik net yazarlar. Ondan sonra çok değişik şeyler oluyor tabii. Kimisi, mesela bir Halit Ziya Uşaklıgil’in zannediyorum kitabını sattık, Profesör Doktor Haluk Oral’a, o imzalı kitap toplar. Bir tanesini de Osman diye imzalamış, birisine ithaflı göndermiş, kitabı her ne suretle bir sahafta bulmuş tekrardan, çok kısa bir süre sonra.
T;Kendi imzaladığı kitabı sahafta buluyor Haluk Oral!
H;Evet! Altına tekrar not düşmüş; “Ben bu kitabı imzaladım ama bu kitabı taşıyacak nitelikte bir insan değilmiş,” mealinde, ikinci bir önsöz ve imza yazmış, tekrardan satılmış kitap. Bu şeydedir.. bu kitap, ben biraz detayını kaldırayım dedim, Tarih ve Toplum Dergisi zannedersem bu konuda bir yazı da yayınladı. Prof Dr Haluk Oral, Boğaziçi Üniversitesinde Matematik profesörüdür. O kitap onda, o kitabı ona biz sattık, çok enteresan da bir öyküsü var o kitabın, o öyküyü de zannedersem yayınladı. Bir de bu kitapların bir öyküsü daha var yani, gezme öyküsü var.
T;Bunu da anlatalım biraz Halil Bey.
H;Evet, şöyle ki, bir tarihte gene turistlerden Katmandu’yla ilgili, Katmandu’yu anlatan İngilizce bir kitap aldık, ikici el. Kitabın içini açtık, kitap Katmandu’da bir kitap satıcısının oteldeki kitap satıcısının damgasını taşıyor, Katmandu’dan kalkmış bize gelmiş.
T;İngilizce bir kitap, Katmandu’dan!
H;Evet! İngilizce, Katmandu’yu anlatıyor, altında bir kaşe! Bizim de ufak kaşemiz var, hani kitaplıklarda bastığımız kaşe, bazı kitaplara basılır, ufacık, ufacık bir şey vardır. Kaşeyi koyduk vitrine koyduk kitabı, o gün satıldı, Katmandu’dan İstanbul’a geldi, İstanbul’dan artık nereye gitti bilmiyorum.
T;Kitapaların bir de böyle özel yaşam öyküleri var demek.
H;Evet, bir de Fransızca bir kitap, zannedersem kozmetikle ilgil bir kitaptı, Fransızca bir kitap, kitap Tunus’ta basılmış Tunuslu bir kitapçının elinden geçmiş, 1933 baskısı, Tunus’tan İskenderiye’ye gitmiş, İskenderiye’de kitapçının damgası var, oradan Rusya’ya geçmiş, Rusya’daki bir kitapçının damgasını yemiş, ordan bize geldi. Biz de hemen ona güzel, ufak bir damga vurduk sattık. Fransızca bir kitap. Onun için o kitabı hiç unutamıyorum.
T; Bize üç tane sahaf adı verir misiniz, bugün yaşayan, sonra da sahaflığı bize anlatın, sahaflık nedir?
H; Şu anda Turkuaz Kitabevi var, burda Emir Nevruz Sokak’ta, İstiklal Caddesinde. Nedret bey ve o rtağıgerçek sahaflardandır herşey var onlarda.
T; Sahaflık nedir Halil Bey?
H; Sahaflık, şöyle diyelim, sahaflık kitabın eski kitabın alimi demek, bu ne demek, açalım, eski bir kitabı eline aldığı zaman bu kitabın kaç yılında basıldığını görecektir. Genelde bizim yabancı kitaplar 1600’lü yıllar, 1500’lü yıllar hepsi romen rakamıyla, ilkokul dördüncü sınıfta bunu öğretirler.
T;Hangi yıllar dediniz?
H;1600’lü yıllar. 1500’lü yıllar…
T;Latince yani, Latin harfleri..
H;Latince, Grekçe, Almaca, Fransızca, genelde bu kitapların hepsinin doğum tarihleri romen rakamıyladır. En basitinden romen rakamlarını bileceksiniz. Mesela mcdd bilmem ne falan filan, bunu okuyacaksınız ki bu kitabın doğum tarihini bileceksiniz çok önemli. Bunu takiben, o kitabın Latince mi, Rumca mı, Ermenice mi, Gürcüce mi, Rusça mı, Bulgarca mı olduğunu tayin edeceksiniz, artı bu kitabın neden bahsettiğini tayin edeceksiniz. İçindekilerin ne olduğunu bilmeniz lazım. Onu müşteriye satarken, içinde böyle böyle şeyler olduğunu, bu bilgileri kapsadığını, bunun sizin araştırma konunuza dahil olduğunu, bu kitaptan faydalanmanız gerektiğini, veyahutta en azından bu kitabı görüp kaynaklarınıza eklemenizi diye bizim onu yönlendirmemiz lazım. (SÜRECEK)
Aralık 2009, İstanbul, Beyoğlu, Galatasaray.
Ayrıca bakınız; http://kitaplarvetekinsonmez.blogspot.com/