Geçen yıl sonu Stockholm’den Muğla ve Köyceğiz’e de yolumuz düştü. Yeni ürünlere gebe bir dönem. Bu yeni blog ile Köyceğiz ve çevresine, modern medya türü bir gazetecilikle tanıtım katkısı verdik. Söyleşiler yaptık.
Daha önceleri ‘Simgesi Yeni Karia,Karia Arkaik’ adlı belgesel kitapta yayınlanan (2005) söyleşi sonrası, Sayın Erbay bu kez internet sayfasında karşınızda.
Köyceğiz konu başlığı olunca başarılı Belediye Başkanı Sayın Erbay Sultaniye Kaplıcaları ile özel, ayrıntılı bilgi verir her zaman. Kaplıca, çamur banyosu, Ölemez ve Ağla mantar öyküleri, Pan ve Kızlan Dağları da önceki sunumlarda olduğu gibi görsel boyutla yer alacak sırasıyla.
İlçeninin ekonomik geleceğine ve turizm profiline form verecek olan Sultaniye termal verileri, görüntü eşliğinde sunulacak. Daha önce ‘Köyceğiz Gölü Öyküleri’nde (2004) yazınsal metin tekniği ile ele aldığım; bir ucu Kaunos olan Ölemez Dağı eteklerindeki kaplıcanın, arkaik ve mitolojik her iki durumu da yeniden söz konusu olacaklar.
İlkin Köyceğiz’in çevre ilçelerle 60/lı yıllara uzanan değişiminden söz edeceğiz. Özel bir yerden klasik edebiyatta evrensel bir konu olan, baba-oğul açısıdan çocukluk günlerine değineceğiz ve; ‘ölmezse babam ölmezdi,’diyen Sayın Erbay’la geçmişi hem çevresel hem de bireysel arkaplan açısından kısa bir kuşbakışı ile hep birlikte izleyeceğiz şimdi.
Sevgi içtenlik…
Tekin SonMez
Stockholm, 21 Aralık 2009
SORU; Sayın Salih Erbay, 60’lı yıllardan söz edelim. Muğla çevresinde bugünkü gibi Marmaris diye bir kent ortada yok, Köyceğiz var. O dönem ticaret ilişkilerini ve Köyceğiz’i anlatır msınız?
YANIT; Köyceğiz merkezde ve köyde oturuyoruz o dönemde. O süreçte para pulun çok fazla önemi yok, arazilerden üretilen susamdır, pamuktur, ne tür mal üretilirse esnafın kasasına deposuna konur, istediğin zaman para alırsın. Yani bugünkü gibi, bugünkü Türkiye’deki gibi para herşey demek değil, yani o kültürle yetiştik sonunda.
SORU; ‘O süreçte para pulun çok fazla önemi yok,’ dediniz. Bunu biraz açar mısınız? Ekonomisi evet, ne oldu Köyceğiz’de ve çevresinde?
YANIT; Evet yani ekonomik olarak… Köyceğiz daha sonraki süreçte, ilk zaman susam pamuk diyorum, daha sonra narenciye olayı meydana çıktı, bugün Marmaris turizm sektörü ciddi şekilde gelişmiş vaziyette, ama Marmaris’teki bugün otel sahibi olan veyahutta o mülkiyetlerde oteli filan olan insanlar Köyceğiz’e gelip bu bölgede narenciye işçiliği susam pamuk işçiliği yaparlardı yıllar önce.
SORU; Köyceğiz o kadar açık farkla ileride miydi? Bugün Köyceğiz çevresinde birçok insan turizm sektöründe çalışmak için Marmaris’e gidip geliyor. Burada olumlu, olumsuz bir paradoks yok mu?
YANIT; Evet, ama daha önce onlar buraya geliyordu. Tabii yani oradaki insanların bir kısmı balıkçılık yapıp.. e diyelim ki.. oradaki otellerin yapılış tarihi bellidir, 30-40 yıl öncesine gittiğimiz zaman, benim de yaşım sonuçta bugün 54.. daha eskiye gittiğimiz zaman, ordaki birçok insan bu bölgeye gelip amelelik yapardı, yani gelirdi arazilere sulardı, verimli olan bu bölgelerde çalışırlardı.
SORU; Salih Bey ‘para pulun çok fazla önemi olmadığı’ bir kesit o günler.. büyük ‘arazilerden üretilen susam, pamuk’ gibi ürünlerin depolara konulduğu günler.. kısacası 60’lı yıllarda babanız size bir kahraman olarak görünürdü.. neydi bundaki sır?
YANIT; Şimdi şöyle yani, her çocuk için babası mutlaka bir kahramandır yani, bliyorsunuz belli bir yaşa kadar çocuk der ki, ‘babam, işte benim çok şey biliyor,’ ondan sonra işte ; ‘babam bazı şeyleri biliyor,’ ondan sonra da; ‘babam bazı şeyleri biliyor.. bilmiyor,’ falan… belli bir süreçtir..
SORU; Salih Bey, dört, beş yıl önce, o günkü söyleşide; ‘ölmezse babam ölmezdi..’ dediniz. BİR; bu beni çok etkiledi. Gılgamış Efsanesi de böyledir. Bir benzerlik var. İKİ; babanızla bir arkadaşlık ruhu yaşamışsınız.. akran yaşta insanlar gibi.. burada ne gibi bir psikolojik açı olabilir? Liderlerin arkaplanı önemlidir. Sır verebilecek misiniz?
YANIT; ‘Tekin Hocam.. babamla bizim aramızdaki ilişki.. babam 54 yaşındayken ben dünyaya geldiğim için.. ben de işte 8-9 kardeşin en küçüğüyüm.. Yani babamla aramızdaki ilişki, çocuk, baba oğul ilişkisi değil, ben özelim.. yani sanki dede torun ilişkisi gibi ve kıymetli.. babam torunlarıyla beraber beni büyütüyor ve hem bir son kesen olarak ..işte atla falan gezerken devamlı beni yanında taşır.. evin önünde araba durur.. arabaya binip arabayla Köyceğiz’e gelmez, ata biner Köyceğiz’e gelir.. öyle bir adamdı.. yani devamlı da ben 4-5 yaşlarında yanında olduğum için insanlara karşı duruşu, tavrı, etraftaki insanların ona karşı olan saygısı elbette etkilemiştir…
SORU; Baba-oğul ruhu diyelim, şöyle bir şey dikkatimi çekti; satranç taşlarında, baba çok ileriyi görüyor ve sizi belki de Köyceğiz Belediye Başkanlığı’na belki bir satranç hamlesi gibi dolayısı ile çocuklarınızı da daha ileriye hazırlıyor. Örnekse; ’32 yaşında avukat oğlum Köyceğiz’i ve CHP’yi temsilen Muğla İl Genel Meclisi daimi encümen üyesi seçildi,’ dediniz. Baba farkına varmadan torun avukata dek böyle bir ileriyi görme hamlesi yapmış.. kafasında böyle bir şey.. olabilir mi?
YANIT; Öyle bir şey de var, olabilir de. Onun dışında da şu, Aydın bir insandı.. yıllar önce babamın ısrarla söylediği, işte ‘ben bunu okutacağım.’ İşte şu anda Köyceğiz gölünün kenarında olan o mülkiyetim var, Şamdan restoranın olduğu yer, 1965 yılında rahmetli babam, o yerin direkt tapusunu benim üstme aldı, yıl 65..neydi o zaman babamın söylediği, işte ‘hakim, savcı, aristokrat yapıdaki insanların oturduğu bir mahalle,’ babamın da ordaki düşüncesi.. ‘ben bunu okutacağım,’ işte bu mahalle… babamın tabiriyle ‘sosyetik mahalle bu mahalle, benim oğluma yakışır bir yer olsun,’ diye o mahalleden bugünkü o mülkiyeti satın aldı bana 1965 yılında ben 10 yaşındayken… Bir de babam her ne kadar kendisi okumuş yazmış bir adam olmasa bile aydın bir insandı. Merkezdeki bütün üst düzey bürokratlarla ve Köyceğiz’in esnaf takımı ile de üst düzey ilişkileri vardı babamın. Eşrafın yani onların ona bir saygısı vardı.
Köyceğiz, Kasım 2009