Writer, Photographer, Journalist

İstanbul, Izzet ve Natalia… Müzikte ritm ve melodi onların, Aşk ise İstanbul’un işi… Müzik ve müzisyen de insanlık tarihi ile başabaş ilerliyor. Müzik denildiğinde bir yerel tarih, bir de uygarlık tarihi var. Ayrıntılarla dolu aşk tarihi de uygarlık tarihinin içindedir.

İşte böyle etkin aktif bir aşk düşü ile yollardayız, İstanbul’dayız yine!

İşte size bir Beyoğlu romansı.

Öykümüzde iki kişi ve dört beyin var.

Müzik! Nota! Melodi! Müzik etkin ve aktif olanların başında gelir.

Müzik ve müzisyen de insanlık tarihi ile başabaş ilerliyor.

Müzik denildiğinde bir yerel tarih, bir de uygarlık tarihi var.

Ayrıntılarla dolu aşk tarihi de uygarlık tarihinin içindedir.

Bakın, sanatçının iki beyni var, diyen Izzet ve Natalia da bunun içindedir.

Müzikte ritm ve melodi onların, Aşk ise İstanbul’un işi…

Notalarla gelip kağıda ve ardından tınıya, vuruşa, ritm ve sese dökülenler…

İzzet Kızıl, İstanbul’daki klasik müzik dünyasında, ‘top percussionists’, diye biliniyor.

İki beyni olan sanatçı ki, bunlardan birisiyle günübirlik yaşamı yönetiyor ona, İzzet’e göre.

İkinci beyin ise bu kez, sanatçıyı, yani İzzet’i o yönetiyor!

Değerli İzleyici,

Size tuhaf mı göründü bu durum?

Bakın nerede durdum, yayı gerdim ve oku nereden vurdum…

Kısacası, şöyle ki, iki beyin olması gerekiyormuş sanatçıda, İzzet Kızıl’a göre.

İzzet Kızıl, İsveç’te bir ‘baronesin bulunduğu salonda müzik icra ettim.

‘Ne oldu biliyor musun Hocam,’ dedi.

Barones benimle tanışmak istemiş.

‘Gittik! Çok güzel müzik yapıyorsun, bunu nerede öğrendin, diye sordu. İstanbul’da’ dedim.’

Barones ve İsveç sözünü duyunca bir an kalemim durdu, o sürdürdü,

‘İsveç denilince, kanallar ve bu Barones gözlerimin önüne gelir, galiba o da iki beyinliydi,’ dedi.

‘Seksen beş yaşında fakat zihinsel faaliyeti ile bir orkestra gibi enerji yayılıyordu bu Barones’ten,’ demeyi de unutmadı İzzet.

Müzik işte böyledir… İnsana iki beyin verir…

İşte böyle! İzzet’in de iki beyni var!

Birisi müzik ve ritm peşinde koşuyor.

Ötekisi ise bizzat kendisi, Natalia!

Sözcük oyunu yapmıyorum.

Evet! Hayır!

İzzet’in iki beyninden birisi Natalia’nın peşinden koşuyor demedim.

İzzet’in iki beyninden birisi bizzat Natalia’nın kendisi!

Bilmem ki bu betimleme yetti mi!

Evet!

Yabancı bir ülkeden gelen bir Natalia var, evet.

Böyle iki beyin sahibi olanlardan Natalia Mann var bu objektifimizde bir de.

Yeni Zelenda’da, Samoa Adaları’nın birinde doğmuş Natalia.

Kompozitör olan Natalia, klasik müzik grupları ile solist olarak da arp icra ediyor.

Natalia, bir gün bir grup konseri için İstanbul’a gelir.

İki beyinli iki sanatçının, Natalia ve İzzet’in karşılaşması umut dolu bir film sahnesinin girişi gibi olur.

Hayır Yeşilçam sineması değil bu! Şöyle ki bir aşk var bu filmde. Anlaşıldığı kadarıyla burası kesin.

Ayrıntılar ise şöyle; Aşk kendisi zaten ayrıntıların satrancıdır!

İstanbul üç imparatorluğa başkent olmuştur ve dünya kentlerin sultanıdır.

Natalia’nın beyninin birisi, İstanbul şarkıları yazıyor, örneğin bir melodi buluyor.

İzzet bir ritmle İstanbul İstanbul diye yanıt veriyor ve Natalia kanatlanıyor.

Nereye gitse, hangi metropoliten kentin müzik salonlarına inse, yine İstanbul’a dönüyor Natalia.

İşte size İstanbul ve bir aşk öyküsü.

Şimdi Natalia ile İzzet’in kısa söyleşisini birlikte izleyelim.

Sevgi, içtenlik…

T: İzzet Bey, son zamanlarda nerelerde müzik icra ettiniz?

İ: Öyle çok ki hocam, burdan geri geri gidersem hatırlayacağım.

En son Beyoğlu’nda Nublu’da çaldık, İstanbul Sessions’la, İlhan Erşahin’in ünlü grubu. Ondan önce İtalya’da çaldık. İtalya’dan önce Almanya’da çaldık, Köln’de.

İtalya’da Torino’da çaldık, Köln’den önce İstanbul’da İlhan Koman’ın sergisinin açılışında çaldık. Ondan önce Fransa’da falan çalmışızdır… Ondan önce New York’da…

T: Kaç yıldır çalıyorsunuz?

İ: Kaç yıldır? 1972 doğumluyum. Altı yaşımdan beri müzik yapıyorum, vuruyorum, çalıyorum.

T: Bir tarafta müzik, öteki tarafta Natalia. Natalia’yla ne zaman, nerede, kaç yıl oldu tanışalı?

İ: Natalia’yla dört yıl.. Dört buçuk yıl önce! Ooo beş yıl önce, burda, Sultanahmet’te tanıştık.

Abim de perküsyon sanatçısı, birgün bana İzzetciğim benim işim var sen gidip çalar mısın dedi.

Orada Natalia’yla tanıştık. Sonra arkadaş olduk.

Sonra o gitti Avustralya’ya… internette görüşmeye devam ettik, bana çiçeklerden, böceklerin kanatlarından bahsediyordu…
T: Peki Natalia sonra neler oldu?
N: Türkiye’de bir ay kaldım, sonra Avustralya’ya döndüm dokuz ay için.

Ama yine dedim, tamam ben geleceğim buraya, ama ben biliyorum ki onunla aramızda bir şey var bizi bağlayan.

Beni İstanbul’a çeken derin bir his, ben biliyorum onu, eminim o zaman.

T: Sonunda bir araya geldiniz, değil mi?

İ: Evet, kendi gruplarıyla tekrar geldiler buraya.

Ben bir konser için Bulgaristan’a gitmiştim, dönmeden ona mesaj gönderdim görüşmek için ve döndüğümde görüşmeye başladık.

Kıvılcım bir şeydi ama parladı.. sonra elini tuttum Natalia’nın, o da benimkini tutmuş oldu, ellerimizi bırakmadık bugüne kadar.

Söyleşi; Kasım 2010, İstanbul
Fotoğraflar; Feryal Özkale Sönmez

Leave a Reply