Writer, Photographer, Journalist

Kars Platosu, Coruh Kanyonları, antrapoloji yerel tarih ve çocukluk anıları.. Bugün mektup da değil, farklı bir tür var. Söyleşi! 1941 ile başlayan ve 60’lı yılların sonlarına sarkan özet bir öykü. Bugün teorik açıklamalar yok! Evet! Fakat! Değişmez bir gerçek var! Tarih bilinci olmayan toplumlarda yazı/yazın, kitap ve okuma bilinci de olmaz.; ‘Soyaile’ Onur Büyüğü Sayın Celal Şenocak ile söyleşinin ikinci bölümü

Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde başlayan ve ikinci çeyrek dolmadan hızla atak yapan Batı’ya dönük nüfus hareketleri boş kalan köyler ve farklı insan dalgaları ile Kars Platosu insan haritasına bir damga vuruyor, demiştik.

Bugün bir söyleşi var. Bu söyleşide ne var? Şu var! Daha on, on iki yaşlarında mandolin ve mızıka çalmayı öğrenen Celal Bey, sadece bir dönem yaşadığı öğretmen okulunda keman ve cümbüş çalmayı da kısa sürede öğreniyor.

“Müziğe karşı ailece kabiliyetimiz var bizim. Hepsi bilir, hepsi okur.. Cemal abimin çok güzel sesi vardı, babamın da öyle..” diyor.

Bardız’dan Sarıkamış’a taşınma sürecini Cihat Bey (1941) söyleşisinde izlemiştik. Bunun ederi-tutarı nedir bunu bugünkü söyleşiden öğreniyoruz. Bu konuda yeni yazılar: http://tekinsonmez.blogspot.com ve http://aktifetkin.blogspot.com adreslerinde.

Bu anlatıda başka neler var? Ailenin ticaret ortamında kulvar değiştirme süreci de var! Bakın orada neler oluyor!

Değerli İzleyici,

Baba, dede mesleği arıcılık, balcılık, baba dede ocağından başka yere taşınıyor. Alım satım işinde Sarıkamış’ta yedi yıl (60’lı yıllar) başarılı olan Celal Bey, perakende ticareti amca Maksut Bey’e bırakıyor ve tüm yaşamını kapsayacak olan bal üretimine dönüyor.

Bugün de bunu sürdürdüğünü öğreniyoruz. En önemlisi de Kars Platosu’nu, ata toprakları Soğanlı Yaylaları’nı, Coruh Kanyonları’nı terk ederek Batı’ya Kayseri’ye geçişin tarihini öğreniyoruz.

Bugün mektup da değil, farklı bir tür var. Söyleşi! 1941 ile başlayan ve 60’lı yılların sonlarına sarkan özet bir öykü. Bugün teorik açıklamalar yok! Evet!

Fakat! Değişmez bir gerçek var!

Tarih bilinci olmayan toplumlarda yazı/yazın, kitap ve okuma bilinci de olmaz. Şimdi söyleşiyi izleyelim.

Soyaile onur büyüklerinden (1928) Sayın Celal Şenocak 1940-1960 yıllarını buraya getirecek…

Sevgi, içtenlik…
Tekin SonMez, Stockholm, 30 Aralık 2010

Sevgili Celal Abi, geriye dönüşler olacak, Kars Cilavuz Köy Enstitüsü.. Beş sınıflı bir okul var mıydı Bardız’da, yoksa ilkokulu Sarıkamış’ta mı okudunuz?

İlkokulu Bardız’da bitirdim. Tabii beş sınıflı bir okul. 41’de galiba, Cilavuz’a gittim. Biraderle beraber gittim. Şöyle, o Sarıkamış’ta ortaokula gidiyordu, ben ilkokulu bitirdim. Cemal abim geldi, dedi ki, baba, bu çocukları niye vermiyorsun (Cilavuz’a) öğretmen olsunlar, filan… Babamı ikna etti. Kabul etti babam da, 41’di galiba, o ortaokul birden gitti, ikinci sınıftan öğretmen okuluna başladı, ben birden başladım. Öyle okuduk, ondan sonra geldik izine.
Celal Abi orada ne yaptınız, biraz onu anlatır mısınız? Cilavuz Köy Enstitüsü’nde nasıl bir hayat geçti, ilk yıl.. Evden ayrıldığınız için çok üzüldünüz mü?

Yook, yok, Tekinciğim, üzülme filan yok orda, hatta dördüncü beşinci sınıf öğretmenleri, abiler vardı Bardız’dan, biz gittiğimizde daha ilk mezunu vermemişti.

Bir fotoğrafınız var, bir herg zamanı gibi.. Bir boyunduruk, öküzler.. birisi boyunduruğa binmiş işte hodaklık yapıyor. Siz orda yanda duruyorsunuz. Herg zamanı haa.. Hodaklık o işte.. Evet! Onu, o fotoğrafı anlatın bize. Ne oluyor orada? Üretim değil mi Celal Abi?

Şimdi orda tarlalar var okulun.. orda o işleri de görüyorlar.. üretim de oluyor, kışın okuyoruz, yazın oralarda çalışıyorlar. İzin hariç. Bir ay mı ne izne geliyoruz.

Bardız’dan, yakın olan kimse var mı bu fotoğrafta?

Şu galiba Hüseyin’le, Hasan var ya onun küçüğü. Bu benim! O Hüseyin. Dört tane, biraderin, bir de Hasan’ın, dördümüzün resmi.

Nasıl oldu.. piyango çekilir gibi, niye siz okuldan alındınız?
Babam (iş bölümü) yaptı.. onu zayıf gördü, dedim ya, Kiram abiye, oğlum sen çalışamazsın bu adamlarla, dedi.. anladın mı.. O kalmak istedi ama.

Sağlık bakımından mı ona tarım yapamazsın mı dedi?

Tabii tabii. Ben daha sağlıklıydım ona göre, dedi ki, sen çalışamazsın onlarla. Celal kalacak, sen gideceksin’ dedi.

Karar verdi! Size fikrinizi sormadı mı?

Sormadı! Zaten Remzi Bey (Çakır) vardı, Eğitim Şefi, biliyorsun akraba olur o bize, Remzi Bey’e mektup yazıyor ki Celal’in kaydını sil. O da kaydımızı silmiş, böylece biz ertesi sene artık gidemedik.

1946’da askerlik geldi. Celal Abi, sonra o araziler, bıraktınız mı?
Tekinciğim, babam o 50 dönüm araziyle evler.. afedersiniz ahır mahır, davar da vardı, hem sığır hem davar, büyükbaş, küçükbaş.. oraların tamamını 10 bin liraya sattı. O evleri ve 50 dönüm araziyi, çayır, tarla.. öyle tarla var ki, 15 bin metrekare. 15 dönüm…

Siz okuldan döndüğünüzde bir de müzik aletiniz vardı…
Mandolin çalıyordum. Mandolin, mızıka da çalıyordum, gitmeden evvel.. keman, cümbüş, onları orda öğrendim.. bir sene zarfında 15 günde mandolin çalmayı öğrendim.

Sanata karşı..kabiliyetiniz varmış sizin Celal Abi.
Tekinciğim, müziğe karşı ailece kabiliyetimiz var bizim. Hepsi bilir, hepsi okur ve bilir. Cemal abimin çok güzel sesi vardı, babamın da öyle. Çok güzel… Gençliğimizde.. o kadar zor ki gençlik hikayeleri çok uzun.

Ben hatırlıyorum da yani böyle unutamadığım önemli şeyler işte o iki tanesi, anlattım sana. Bir de Bardız’da yıkanırken çayda…

Odun çekme öyküsü müthiş! Çimmek mi dedin Celal Abi?

Çimmek! Evet! Kemal ağbim, Kirem abi de var galiba, biz giderdik, bizi tutar suya sokardı.

Elbiseyle mi, hangisi?
Elbiseyle, elbisesiz. Kemal abi…Suya sokardı? Ben korkuyorum sudan. Boğulma! O günden.. şeyinden sonra korkuyorum sudan. O da tutar bizi suya sokardı yahu, halbuki ben.. ben sudan rahatsız olduğum için.. o da alıştırmak istiyor.

Haa, alıştırmak istiyor ama, ee ben yüzme bilmiyorum ki. Yüzme sonradan öğrendik tabii, o Bardız çayı büyük biliyorsun. İşte devamlı yazın çayda yıkanırdık, onlar da.. onlar gençti, biz çocuktuk…

1954, Bardız 29 Ekim anısı üstteki fotoğraf. Sizin, Cihat Bey ile Sarıkamış’a taşınma yılınız. Sonra ne oldu aileye.. birdenbire Kayseri’ye geldiniz siz. Kaç yıl oldu.. nasıl oldu?

Kayseri’ye ben şöyle geldim, Bardız’dan Ankara’ya gitmeyi düşünüyordum… tabii arılarla beraber.. ben Sarıkamış’ta bir yedi sekiz sene kaldım.. dükkanımız vardı bizim, hatırlar mısın? Dört yol ağzında çok güzel bir dükkan, üstü otel.

Orda dükkancılık.. bir bakkaliyemiz vardı, yedi sekiz sene bakkaliyelik yaptık, çok güzeldi.

Belki sekiz on sene ticaret. Evlisiniz, çocuklar var mı?

O zaman evliydim evet! Çocuklardan birkaç tanesi orada doğdu.. Evet epeyce bir bakkaliye yaptım, bayağı da çok, çok güzel bir iş yaptım, epeyce sermaye de edindim. Tabii bir defa otel!

Otel bakkaliyenin üstünde, o kirada.. altta dükkanlar var iki tane. Amcam dedi ki biraz da ben yapacağım.. ticaret.. baktı ki faydalı oluyor ya, ee amcam.. amcam Şenkaya’da..

Dedi ki biraz da ben yapacağım dedi… biraz da bana çalışsın dedi.. dükkan müşterek babamla, otel şu bu.. peki dedim sana devredeyim, tamam dedi. O zaman arıları var amcamın, 120 tane miydi, pardon 90 mıydı neydi? Evet!

Şenkaya’da.. öyle bir kuraklık oldu ki, üç ay yağmur yağmadı hiç, hayvanlar hiç bal bulamamışlar… Hiç.. 90 taneden 21 tane arı kovanı kalmış.. gerisi ölmüş.. ölmüşler.

Amcama dedim ki, o kalan arıları, arıları bana ver dedim. Kalan arıları bana ver, dükkanı sana vereyim. Ha.. o bana sattı arıları, ben dükkanı ona devrettim. Gittim orda, onun bir yerleri var, bir küçük.. bir tarla var, tarla gibi.. orada bir de, gene bir gözlü yerler var, orayı da onardım, amcamın orda..

Hanımı da götürdünüz mü çocukları?
Tabii hanımı çocukları da götürdüm, çocukların üç dört tanesi de vardı o zaman…


İlk arıcılık böyle başlıyor, sizin şahsi hayatınızda.

Öyle oldu, ben işte dükkandayken yine arılarımız vardı. Evet, Hamas köyünde, Yeniköy’de de vardı.

O yılı hatırlıyor musunuz?

Siz amcanızın arılarını aldınız ve Şenkaya’ya gittiniz. Kaç senesiydi?
Valla işte o tarihler pek hatırımda yok.

İbrahim Bey yok o zaman daha değil mi?
Şenkaya’da oldu İbrahim.

O zaman Şenkaya’da olduysa onun yılıdır, 1967.
Siz demek ki 1966’da gittiniz Şenkaya’ya.

66’da gittik, yoo orda birkaç sene kaldık.
65 diyelim. Dayımdan, amcanızdan 65’te arıları aldınız.

Evet! Orda arıları.. yirmi tane petek kalmıştı aşağı yukarı.. yirmi bir tane peteği, kovanı vardı aldım. O sene bir ton bal aldım o yirmi bir kovandan. Öyle bir mevsim oldu ki, bakın! İşe bakın!

Amcamın doksan kovanından yirmi biri kaldı, ben o yirmi bir tane arıdan bir ton bal aldım. 100 kilo bir kovandan, 21 arıdan bir ton bal aldık… Sattık tabii ve arılar da kırka çıktı. Oğul verdiler, orda üç dört sene kaldım, ondan sonra da Ankara’ya gitmeyi düşündük.

Tabii arılarla beraber.. Keçiören’de mi arıcılık yapacaksınız?
Keçiören değil.. yook şimdi Ankara değil, Ankara’ya gitmeyi düşünüyordum da, fakat abim dedi ki, Kiram abim, orda müfettiş, Bünyan’da.. Kayseri’de müfettiş, ilköğretim müfettişi. Dedi ki Celal, buraya gel bura çok güzel dedi.

Celal Abi geldiğiniz yer Bünyan, yıl 1970 diyelim mi?
Bünyan’a 67’de geldik.. galiba tarihleri unutuyorum! Evet! 1967’de geldik İbrahim kucakta ve arıları çok güzel taşıdık. Bünyan’da o yıl bir güzel ürün aldık.

(Kayseri, 23 temmuz 2008)
Renkli fotoğraflar: Feryal Özkale Sönmez

Leave a Reply