Bugün yine Kars Platosu’na gidiyoruz.
Altımızda Doğu Ekspresi! Umutlu düşler.. düş kırıklıkları, acı, sevinç, ayrılık, kavuşma hayalleri nereden nereye…
bakın yine Anadolu’yu bir uçtan öteye uça uça geçiyoruz…
Sarıkamış 1936 logosu ile, bu bir blog işte, hayal değil mi…
Bizleri oralara uçuracak! Evet! Sarıkamış 1936 ile bugün, Soğanlı Yaylalarına, Coruh Kanyonlarına gidiyoruz.
Bugün, bu ailenin geride bıraktığı o topraklara…
Soğanlı Yaylalarına, Coruh Kanyonlarına gidiyoruz. Tarih olan topraklar orada.
Logo fotoğrafta olan; Cemal (1924-2004), Kemal (1926-2010), Kirem (1928) ve Celal (1930),
Dört erkek ve büyükleri abla Belkıs (1922) adlı beş kardeşten bu satırların yazarına ulaşan veri tabanı keşif masasında birikmeye başladı.
Yol ve yolculuk ve efsaneler de sıklaştı.
Bunun için bir de keşif masası var. Evet bu gerekiyor! Çünkü ilerlemek için Doğu Ekspresi de olsa, bizi oraya, veri tabanına götürecek araçlar gerek.
Yol, yolcu, söylenceler.. efsanelerle yoldayız yine.
2009 Kasım ayı içinde Kapadokya’ya giderken yolumuz Ankara’dan geçti.
Raci Bey ‘Soyaile’ kahvaltısına konuk etti bizi, gelenlerle tanıştık.
Biz de ‘Oğuzlardan Günümüze Türkçenin Serüveni’ başlıklı bir sunum yaptık o gün.
Kasım sonunda döndük ve bu konu taşmaya başladı.
Aralık ayı içinde ilk yazınsal metin aktı! 9-10-16-24 Aralık 2009 tarihlerinde arka arkaya dört yazı, arka arkaya geldiler.
Bu felsefe kalemin mürekkebine ara vermedi ve 2-4-13-20 ve 22 Ocak 2010 tarihlerinde ise beş yazı daha su gibi aka aka masa üstüne indi.
Yol, yolcudur! Yolcu olan yoldur, aslında! İyi de şimdi neredeyiz, diye bir soru var. Sanırım bu arada tren hızla ilerliyor.
Pasinler Ovası, Erzurum, Horasan’ı geçtik Sarıkamış yaklaştı! Şimdi neredeyiz?
Bu soru yanıt bekliyor. Çalışma masasında bu soru da var. Sarıkamış 1936 şöyle gelişti: 10 Aralık tarihli ikinci yazıda bakın ne dedim.
‘Sarıkamış 1936 tarihi ile karşımıza çıkan fotoğraftaki öykü uzun, yaşam ise çok kısa.’
İyi mi! Böyle bir itirafla konu kapanmalı, değil mi? Bu betimden sonra geriye ne kaldı?
Şu kaldı! Bu fotoğrafı nasıl okuyacağız, sorusu!
Tren de tıpkı bu soru gibi bir ara yolda kaldı bereket kırmızı şapkasıyla makasçı taş duvarlı konutundan sakin adımlarla çıktı da yol verdi.
‘Anlatıcısını uzun yıllar sabırla bekleyen bu fotoğraf ise anılarda kaldı. Bakın!
Birinin kırmızı şapkasıyla taş konutundan çıkıp makas çevirmesi, anılara duran an’a yol vermesi gerekmez mi?
Oysa ’bu fotoğrafta bir tarih var,’ dedim. Evet işte bugün buna devam ediyoruz.
Bir yıl önce; ‘bu bir açılım tasarımı,’ diye gündemi keşif masasına verdim. Yazıların üzerinden sarsıntılı bir yıl geçti.
Döndüm o yazıları bir kez daha okudum bir yıl sonra. Hiçbir şey yer değiştirmedi. Bakın bir şey daha var!
Soyaile, üçüncü kuşak kişilerin etki ve tepkilerini almak üzere; ‘Açılım, insanın ilkin kendi içselliğine açılmasıdır,’ dedim.
Açtık, fotoğrafı okuduk diyelim! Ne güzel, hepimiz güzel Türkçe biliyoruz da! Okumayı nasıl bir dilmaçlıkla çevireceğiz ?
Dahası kendi öznel okuma yöntemimizi genel bir okuma düzeyine indirgeyip..
ortak bir dil paydası altında kamuoyunun da okumasını nasıl sağlayacağız,’ dedim.
‘Ortak bir dil paydasının’ altını çizdikten sonra, tarih bilinci olmazsa dil bilinci olmaz, dedim.
İşte bundan sonra veri tabanı oluşmaya başladı. Ben de konuyu, demlensin diye süreye yaymaya bıraktım.
Nasıl, buraya kadar iyi mi? İyi! Öyle ise közü mangala, cezveyi köze sürüyorum.
İlk birkaç yazı ardılı şöyle bir mektup yazdım;
‘Sevgili Raci Bey, Evinizde geçen yeni yıl karşılamasını içeren aile fotoğraflarınız ve iletiniz geldi. Neşeli ve mutlu olmanız sevinç verdi bize.
‘Sarıkamış 1936 /../ yazıları ile ilerledi. Fakat Sarıkamış 1936 blog, öteki bloglar gibi serbestlik içinde yazılmıyor.
Bir anlamda soyailenin de otokontrol yapması, yanlışı ortadan kaldıracaktır.
Bu nedenle, Sarıkamış 1936 blog, iyi izlenirse, benim açımdan yanlış payı da o kadar az olur.’
Değerli İzleyici,
Burada kantarın topuzunu az yukarıya alıyorum!
Kantarın topuzunu kendim için yukarı alıyorum, kimse alınmasın!
Bu ne demektir? Tarih bilinci olmayan toplumlarda dil bilinci olmaz, demektir.
Dil/yazım bilinci olmayan toplumlar ise silinir gider.
Yazı, edebiyat bilinci, yurt bilinci ve bunlara taban verisi olan belge ve arşiv bilinci de olmaz.
Bunlar birey açısından olduğu kadar aile ve toplum açısından gerekli özveriyi ister, demektir. Bir dakika dahası var!
İşin magazin yanı bir yana, geride belge bırakmak bir anlamda tarih bilinci ister.
Sarıkamış 1936 girişimi ancak tarih bilinci olan bireyler için yanıta değer olacaktı.
Şöyle ki, bu tür girişimlere katılımcı yanıt, tarih bilinci olan toplumlarda ortaya çıkar. Beklediğim geldi.
“Merhabalar Tekin Abi,
“Öncelikle hemen şunu söyliyeyim: ellerinize zihninize sağlık. Sarıkamış bloğu güzel bir sürpriz oldu.
O fotoğraf gerçekten kitap yazdırır, günlerce konuşturur. Fotoğrafa ait daha çok ipucunun çıkması gerekiyor.
Bizden sonraki kuşak /../ fotoğrafı belki görmüş olabilirler, ama sizin yaklaşımınızla ‘odaklanma’ enerjisi ortaya çıkıyor.
Bu nedenle de size çok teşekkür ediyorum.
Ek’te gönderdiğim 2002 tarihli ‘soyaile’ isimli yazımda işaret ettiğim güzel düşünceler, sayenizde ortaya çıkıyor.
“O yazımda (2. paragraf) demişim ki: ‘..ailemiz içindeki entellektüel zihinsel güçlerin kendi tasarrufları dahilinde uygun kişi ve konulara – muhtelif ölçülerde – alaka göstermeyi arzulamaları, elbette güzel ve doğru bir düşünce tarzı olsa gerek.’
“Güzel çalışmalarınız bizlere örnek oluyor; yazılarınızı keyifle okumaya devam ediyoruz…
Çalışmalarınız için daha fazla enerji diliyorum. Ahmet Raci Göktaş”
Değerli İzleyici…
Sevgili Raci Bey’in dilediği ‘enerji’ 2010 yılının son iki gününde geldi. Üst üste beş yazı durmadı aktı.
http://karstekinsonmez.blogspot.com/ 27 Aralık 2010
http://aktifetkin.blogspot.com/ 28 Aralık 2010
http://tekinsonmez.blogspot.com/ 29 Aralık 2010
http://karstekinsonmez.blogspot.com/ 30 Aralık 2010
http://sarikamistekinsonmez.blogspot.com/ 03 Ocak 2011
İyi de 2010 yılı Ocak ayı ortalaması neden düştü ve neden son günlere kaldı o birkaç çalışma?
Çok sarsıntılı bir yıl geçti. Bununla birlikte bakın ne oldu! Bir veri tabanı oluştu.
Keşif masası, diyorum, verilerin coğrafi tabanı ise bugünkü fotoğraflar. Şöyle ki bu aile bu topraklardan geçti…
Farkında mısınız bilmem! Bir şey daha oldu!
Doğu Ekspesi yolculuğu; Kars Platosu, Soğanlı Dağları ve Coruh Kanyonları’na bu görüntüler usulca sokuldu!
Dağ, ova, akarsu, elli milyon yılda oluşan kocca plato bizi bekliyormuş meğerse.
Davul zurna, bir alay çocuk arkada allı yeşilli kızlar da, kağnılar gelinciklerle süslenmiş, yaşlılar otursun diye otlarla minder serilimiş, kilim, cicim, cirit atan ergenler.. hepsi de var.
Bardız Yaylası’ndan Çakır Baba’ya doğru gidiyorlar.
Sevgi, içtenlik…
Tekin SonMez, 3 Ocak 2011, Stockholm
Fotoğraflar: Tekin SonMez
Not: Orta solda geniş fotoğraf Bardız, yayladan.. Karlı dağ fotoğraflarının ayrı, yeşil yayla fotoğraflarının ayrı çekim öyküsü var bu satırların yazarı için. TS.