Bir öykü var bugün yine. Renkli bir hayat yaşamış, 1906 doğumlu ‘Ahmet Bilgin’ öyküsü.
Geçen yüzyılın başları. Bu öykü 1950’lerde Anadolu’dan yola çıkıp, gelip Başkent’i kapsar.
Olay şimdi başka bir mercekte ve belki üç boyutlu. Bu satırların yazarı bunu farklı bir ekranda izliyor.
Değerli İzleyici,
Bu blog kent, insan, olay motifli ‘haber konu/lara daha yatkın. Öncekileri izleyince bunu göreceksiniz.
Kent, insan, olay.. çokluk üçgen bir ada, adacık gibi bu üçlü bir aradadır. Kent neresi olursa olsun bakarsınız insan öne geçer bir yerde.
Bir haberde insan odak olur. Bir yerde olay öne geçer, kent neresi olursa olsun değişmez olayın haber niteliği.
Bugünkü haberde üçgen bir ada gibi, her üçü de ortak ağırlık taşıyor. İl sınırları ile bu haberde kent Ankara.
Anadolu uygarlıkları derken, Hititler yükseliş dönemini şatafatla yaşayan arkaik köklü bir kent Angaru.
Bu topraklarda üst düzey yaratıcı zeka sahibi olmakla ayakta kalabilir, yoksa altlarda silinir gider insan.
Ankara, 1950’ler ve Otel Seyhan Palas efsanesi. Bu efsanede çok şey var. Ankara’ya bir yoldan gireceğiz. Evet!
Seyhan Palas efsanesi (sağ alt fotoğrafta) ve o yılların otomobil sahibi küçük prens Yavuz ile baba Ahmet Bey işte.
Ankara tarihi var karşımızda. Orada bir Başkent nasıl oluştu?
Nüfus hareketleri ile ortaya çıkan yeni yaşam tarzı nasıl gelişti?
Dönem öyküleri için birinci derecede kişilere gidemiyoruz. Onlar yok!
Örnekse üstte (1932) gördüğümüz fotörlü Ahmet Bey yok. Keman çalan, müzik tutkunu…
1920’lerdeki Hollywood aktörü görüntüsü taşıyan fotoğraflar, oradaki Ahmet Bey yok.
Bir roman nasıl yazılır, derken bunlar Ankara tarihi için başlangıç noktası olabilir.
Ahmet Bilgin, 1906 doğumlu, zor çocukluk günleri ve Konya Muallim Mektebi… Çok farklı nüfus hareketleri Ankara’yı merkez yapmış durumda.
Ahmet Bey 1950 başları ya 40’lı yılların sonunda Ankara’dadır.
O günlerde 45 yaşlarında olan Ahmet Bey’in iki oğlu olmuş bu tarihten önce.
Yavuz Bey Otel Seyhan Palas Prensi, 1951’de Ankara’da doğar.
Çekirdek aile Ahmet ve Mahmut Bilgin iki kardeş. Elimizde kimi veriler var.
Dönemine göre eğitimli olan Ahmet Bey.
Yeğenleri Tülin (1942) Turgay (1946) Tokat, Zile doğumlu iki kardeş.
Babaları Mahmut Bey, bu ilçede kırtasiye dükkanı sahibi, ekonomik durumları iyi.
Görünüşte Mahmut Bey dükkan sahibi olsa da iki kardeş ortakmış gibi bir durum var.
Hareketin lokomotifi Ahmet Bey burada öğretmenlik yapıyor.
Çünkü Ahmet Bey devlet memuru, Mahmut Bey dükkan sahibi görünüyor duruma göre.
Kardeş Mahmut Bey’in oğlu eğitim olarak Ahmet Bey’in izleyicisi…
Bilgin ailesi içinde en yüksekte Turgay Bey okuyor.
Eğitim ve bürokraside en üst derecede yer alır Mahmut Bey’in oğlu, hobi olarak müzik yapar.
Solda öğrenci, o günlerin futbolcusu Turgay, şöyle ki Bilgin ailesinin yüksek uçan kanatlısı.
Ailenin dört nala koşan atlısı da denilebilir ona ki, o günler Siyasal Bilgiler Fakültesi Futbol Takımı kaptanıdır bu insan.
Sağda damat Bey, Seyhan Palas Prensi Yavuz Bey, gelin Ayla Hanım ve yine Turgay Bey şöyle ki yıl 1975, yer Ankara.
Değerli İzleyici,
Öykü kahramanları Ankara sahnesinde birer birer rol aldılar o yıllarda.
Anlatı olarak geride ne kaldı, diyeceksiniz.
Bakın rol dağılımı yeni başladı.
Ahmet Bey, kardeşi Mahmut Bey.. oğullar, kızlar, kuzenler.. yol ayrımları da, örtüşen, ayrışan yanlar da olur.
Geçmiş işte bu fotoğraflarda durur.
Süre dolar, Mahmut küçük kardeş Seyhan Palas’tan ayrılır, Ahmet büyük kardeş, Seyhan Palas ile bir ömür boyu koşar, yürür ve sonunda o da durur.
Sinema tekniği gibi olayı geri sarıyorum. Ahmet Bey 1906 Kayseri/Develi/Zile doğumlu.
On altı yaşında, kendisinden dört yaş küçük Ümmühan Hanım ile evlendirilir.
Bu hesaba göre 1922-23 evlenme yılı. Uzun aralıklarla üç oğulları olur.
Ahmet Bey öğretmenlik, yedeksubay askerlik derken, tayini çıkan yere gitmez istifa eder.
Filmi yine yakına çekip yıl 1950’yi fokus yapıyorum.
Ticaret burjuvazisi yeni yeni oluşuyor.
Ahmet Bey yeni oluşan bu ticaret burjuvazisinde yerini alacak mı?
Bu söyleşinin hedefi, bir aile tarihinden çok, Ankara tarihi için bize bazı anektodlar verecek.
Ahmet Bey Cebeci’nin göbeğine Seyhan Palas’ı kondurur…
ve orta derece ticari burjuvazi kesiminde yerini alır. Mahmut Bey yorulur, silinir gider.
Mecrasında akan bir su gibi olay şöyle bir yol bulur.
Ankara nüfus hareketlerini o yıllarda öğrenciler tetikler.
Seyhan Palas, Ankara Üniversitesi Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri karşısında durur.
Cebeci’de rüzgarı arkadan alır Ahmet Bey. Her yerden öğrenci akını dalgalar halinde sürer.
Ankara’yı Ankara yapan birinci öğe budur.
Seyhan Palas, halk bütçesine uygundur ve genç nüfusu bağrına basar.
Genç, dinamik nüfus hareketleri burada durur.
Gelecekteki Türkiye için Anadolu’nun bağrından kopan umut dolu gençler burada toplanırlar.
Seyhan Palas, karşılarında bulunur.
Seyhan Palas’ın bodrumunda düğün salonu vardır.
Tam bir Anadolu ruhu, zemin kat ise kahvehanedir.
Dans, müzik, akordeon, keman, davul ne varsa, modern müzik enstrumanları da vardır burada.
Başkent sevdasına tutulan on binlerce öğrenci, Seyhan Palas çevresinde yaşama tutunarak ileriye atılım yaparlar.
1950’lerde temelleriyle inşası başlayan Seyhan Palas, on yıl sonra, Ankara’daki öğrenci nüfus hareketlerine de tanık olur.
Öğrenci hareketleri için, bu satırların yazarı; ‘saklı nüfus hareketleri’ diyor.
O öğrenciler bugün nerede? Şöyle ki Seyhan Palas bugün yok!
1950’leri içeren bir Ankara romanı böyle bir ortamda ilk tümcelerle sahne alır.
Değerli İzleyici,
Bir tarih olan Seyhan Palas’ı, Ahmet Bey’in en küçük oğlu Yavuz Bey’e yarın soracağız.
Şöyle ki, Sayın Yavuz Bilgin’i, anıların peşinden biraz koşturacağız.
Bu öykünün Ankara ile ilintili bölümü aşağı yukarı burada sona erdi.
Fakat bu satırların yazarının, bu öykü ile bağlantılı bir-iki Ankara düşü oldu.
Yavuz Bey, konuşmadan önce bu gizemli zarfı da yarın huzurunuzda açacağız!
Yarın! Bekleyin lütfen…
Sevgi, içtenlik…
Tekin SonMez, 11 Ocak 2011 Stockholm