Haydi bir mektup yazalım! Nasıl mı olsun? Yalın olsun! Akademik betimlemeler sonradan daha kolay gelir.
İçimizden gelen ses olsun, ilkin yanımızda. İçimizden gelen bir ses ki, mektup yazmak için de aşk ve sevgi için de yeterlidir.
Kağıt, zarf, pul orada dursunlar. İçimizden gelen sesi yanımıza alalım.
Değerli İzleyici,
Kağıt, zarf, pul eski zamanlarda kaldı. Bir bilgisayar, içimizden gelen sesi alacak ve ona harflerle form verecek. Yeter mi bu?
Böyle ise insanın kendi sesini duymasıdır ilkin mektup yazmak.
Evet! Akademik değil kolay/anlaşılır bir betimleme olsun burada.
Kendi sesini sonsuz bir boşlukta eko yaparcasına, ard arda dalgalar gibi yankıların içinde duymak! Nasıl olur? Gökten yağan tanrısal bir sestir o hem de mektup yazan insanın içinde ki, çın çın çınlar bir yandan kayalara vuran rüzgar gibi. Yazan kişi mektupla özdeşleşebilir bu sırada.
En gerçek sahneler böyle sıralarda, böyle içsel anlarda yazılır.
Mektup yazdığı sırada ağlayan insanlar gördünüz mü? Mektup yazdığı sırada içe dönerek ağlar belki, hiç gördünüz mü, mektup yazan elin titreyişini, açılıp kapanan dudakları gördünüz mü?
Kendi sesini, helezoni bir boşlukta duyan kişi nasıl mektup yazacaktır ki, bu da sorulmaya değer bir konudur.
Mektup yazan bir insan, anlık durumu ile varoluşma gücünü de duyumsar. Ben buradayım! ‘İşte buradayım,’ diyen bir ses!
Kim? Ben, sen, o olsun ne çıkar; ben burdayım diyen ses kimdir?
Varoluşma sarmalında, varlık/yokluk sınırındadır da o kişi mektup yazdığı sırada. Hem anlık bir yaşamsal kesit içindedir hem de geleceğe doğru kafasıyla eğik durur o sırada. Yaşamsal kesit içinde ergime; oradan yazıya geçip yazılanla yaşama sürecidir bu.
Hem de öteki varolmayan süreçlerle sonsuza dek ilintilerle mektup yazmak ve siz hiç denediniz mi? Bir mektup nasıl yazılır?
Neden yazılır? Düşündünüz mü? Birkaç satır yazıyorsunuz!
İvedi bir haber ya kalkmakta olan bir uçağa ya bir trene yetişmek gibi.. zamana karşı bir yarış var. O gidecek! Yetişirseniz o tren, o uçak duracak ve siz.. hiç denediniz mi?
Şu da var ki, ses içten gelmiyorsa, gönül kırıktır, kalem ilerlemez.
Haydi bir mektup yazalım! Var mısınız? Sen! O! İşte kağıt/kalem!
Neredesiniz? İşte bakın! Gördünüz mü? Bakın, ben buradayım…
Sevgi, içtenlik…
Tekin SonMez
Stockholm, 10 Ocak 2010